Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni anayasa hazırlığı için bir heyet kurdu. Heyete başarılar diliyorum. Eskiden bir işin sürüncemede kalmasını, hatta başarısız olmasını istiyorsanız "heyete verin" derlerdi. Ancak ben bu heyetin başarılı olmasını içtenlikle diliyorum. Çalışmalarına ise Milli Eğitim sisteminden başlamalarını çok önemsiyorum.

Türk milli eğitimi devlet eliyle yürütülmeli ve tamamen ücretsiz hale getirilmelidir. Bu durum anayasa maddesi olarak açıkça yer almalıdır. Tüm özel okullar kamulaştırılmalı, devlet tarafından ücretsiz olarak işletilmelidir. Öğretmenler anayasal güvence altına alınmalı; öğretmene yönelik saldırılar, en az 20 yıl hapis cezasıyla ve üst sınırı açık olmak üzere ağır şekilde cezalandırılmalıdır.

Bugün toplumun bozulmasının en büyük sebeplerinden biri, öğrencinin öğretmenine saygı duymamasıdır. Öğrenci, öğrense de öğrenmese de sınıfta kalmıyor; hiçbir çaba göstermeden sınıf geçip diploma alıyor ve hemen devlete memur olmaya çalışıyor. Elbette istisnalar var ama genel tablo bu. Gençlerin büyük kısmı saygısız, sevgiden yoksun ve asi bir yapıya bürünmüş durumda.

Otobüse bindiğinizde lise ve üniversite gençlerinin ellerinden cep telefonu düşmüyor; büyüklerine yer vermemek için başlarını bile kaldırmıyorlar. Bu gençlerin anne babalarına, öğretmenlerine üzülüyorum. Çünkü önce anne baba ve öğretmenler "adam" olamamış ki, çocukları da insanlık değerlerinden uzak, adeta kaba ve duyarsız bireyler olarak yetişmişler. Hatta bazen hayvanlar bile bu gençlerden daha sadık ve vefalı. Hayvanlar sahiplerine bağlıdır, onları korur; ama bu gençler bunu bile idrak edemiyor.

Anayasada okullarda okutulması zorunlu dersler açıkça belirtilmelidir. Ahlak, görgü, sanat ve hal-tavır dersleri; fen bilimleri ve diğer akademik derslerin yanında mutlaka zorunlu olarak okutulmalıdır. Özellikle “hal ve gidiş” dersi geçer not almadan öğrenci sınıf geçememelidir. Bugün en büyük sorun, iyi eğitim almış öğrenci sayısının azlığıdır. Sınıfta kalmak yok, öğretmen ne yapsın bu şartlarda? Bu koşullarda bilim insanı yetiştirmek neredeyse imkânsız. Anayasa komisyonu, ilk olarak bu konuyu ele almalıdır.

İkinci olarak anayasa komisyonu, ülkedeki gelir dağılımındaki adaletsizliği ele almalıdır. İlk işe giren memur veya işçi ile emekliliğe ulaşmış en üst düzey kamu görevlisi arasında uçurum olmamalıdır. Bu fark, hizmet yılına göre artarak makul bir seviyede tutulmalıdır ve 5 katı geçmemelidir. Görevini en iyi şekilde yerine getiren, iyi sicil sahibi her memurun hizmet yılına göre en üst maaşa ulaşması sağlanmalıdır. 30 yıl çalışanla 45 yıl çalışan arasında maaş farkı olmalıdır. Eskiden böyleydi. İlkokul mezunu bir memur, 46 yıl çalışıp emekli olduğunda, en üst dereceden emekli olan başbakanlık müsteşarı, genelkurmay başkanı, vali gibi kişilerle aynı maaşı alabilirdi. Anayasa komisyonu, bu ücret adaletini teminat altına almalıdır.

Anayasal güvence altına alınması gereken daha birçok konu var. Bunları zaman zaman ele alacağım. Adalet başlı başına geniş bir konu. Ancak güncel olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde yaşanan grev konusu da dikkatimi çekiyor. İşçiler geçim sıkıntısı çekiyor olabilir ama Türkiye genelinde aldıkları ücretle kıyaslandığında makul bir gelirleri olduğu görülüyor. Bu noktada belediyenin haklı olduğunu düşünüyorum. İşçilerin talep ettiği maaşlar belediye bütçesiyle karşılanamaz. Belediyeler kanunen yapmaları gereken hizmetleri aksatamaz; halka ek vergi koyup bu ücreti sağlayamaz. Belediye, verebileceği en yüksek ücreti veriyor. Ancak sendika bunu kabul etmiyor. Eğer sendika anlaşmaya yanaşmazsa, belediye başkanı işçilerin çalışmalarını sıkı şekilde denetlemeli ve en küçük hatada işine son verip yerine asgari ücretle çalışacak kişileri almalıdır. Çalışanlardan da Avrupa’daki örnekler gibi verimlilik beklenmelidir. Günümüzde belediyelerde en az yüzde 30 oranında işçi fazlası bulunmaktadır. Eğer ben belediye başkanı olsam, mevcut iş gücünün yüzde 50’siyle aynı hizmeti verebilirim. Çünkü teknoloji çok ilerledi; üç işçinin yaptığı işi artık bir makine yapabiliyor. Sendika başkanlarına akıllarını başlarına almalarını tavsiye ediyorum.

Süper Lig sona erdi. Adana Demirspor, Hatayspor, Sivasspor ve son olarak Bodrumspor 1. Lig'de yarışacak. Kocaelispor, Gençlerbirliği ve Karagümrük ise Süper Lig'de mücadele edecek. Tüm takımlarımıza başarılar dilerim.

Bu sezon iki maç özellikle dikkatimi çekti: İlki, Şampiyonlar Ligi'nde PSG’nin Inter karşısında aldığı 5-0’lık galibiyet. İkincisi ise Samsunspor – Kayserispor maçı. Maç 90 dakikada 1-0 Kayserispor lehineydi. 7 dakika uzatma verildi. BJK'nin 3. olması nedeniyle bazıları seviniyor, birbirlerini tebrik ediyordu. Ben ise Beşiktaş’ın tecrübesiyle Avrupa Ligi’nde Türkiye’yi daha iyi temsil edeceğini düşünüyordum. Ama 90+5’te Samsunspor eşitliği sağladı, 90+7’de 2-1 galip geldi. Gerçekten inanılır gibi değildi.

Samsunspor Kulübü’nü tüm kalbimle tebrik ediyorum. Avrupa kupalarında Türkiye Cumhuriyeti’ni, Beşiktaş kadar başarıyla temsil edeceklerine inandım. Bir kulüp doğru yönetildiğinde neler yapılabileceğini gösterdikleri için onları bir kez daha kutluyorum. Başarılarının devamını diliyor, emeği geçen herkesi gönülden tebrik ediyorum.