Bilal Erdoğan, Erzincanlı Sanayici ve İş İnsanları Derneği'nin (ERSİAD) ev sahipliğinde "Türkiye Yüzyılında Erzincanlı İş İnsanlarının Misyonu" programında yaptığı konuşmada "Cumhurbaşkanımızın kıymeti anlaşılacak elbette ama geç anlaşılmasaydı daha iyi olurdu. Şu 23 yılın ortalarında bir yerde bile Cumhurbaşkanımızın arkasında daha güçlü dursaydık, bugün biz çok daha güçlü olurduk. Biz Cumhurbaşkanımızı biraz daha güçlü kılsaydık şu İsrail, şu soykırımı yapamazdı. Ama biz adeta bu içimizdeki fitnelerle, bu içimizdeki kaypaklarla, bu içimizdeki hainlere verdiğimiz primlerle Cumhurbaşkanımızın gücünü, enerjisini azalttık. Bu ülkenin yurt dışındaki gücünü, enerjisini azalttık. Çok daha güçlü olabilirdik" ifadelerini kullanmış.

Siyaset biliminde “güç insanı kötü yapar, mutlak güç mutlak kötü yapar” diye bir temel ilke vardır. Tam da bu ilke yüzünden demokrasiyi savunanlar politikacıların mutlak ve denetimsiz bir güce sahip olmasını asla istemez.

İnsan uygarlığının ulaştığı bu günkü çağdaş seviyede kurulan demokrasiler gücün kontrolü, paylaşılması ve sınırlanması ilkesi üzerine kurulmuştur. Güçler ayrılığı ile denge ve denetleme mekanizmalarının kurulması çağdaş yönetim sistemlerinin olmazsa olmazıdır.

Bakın sakın ha unutmayın: Yakın tarih gücü nicelik, nitelik ve süre yönünden kısıtlanıp, denetlenemeyen Hitler, Mussolini, Stalin, Franko, Pol Pot ve benzeri politikacıların yarattığı toplumsal facialar ile doludur.

Geçmişte ise mutlaki monarşilerin insanlığa nelere mal olduğu, toplumsal evrimi nasıl yavaşlattığı, durdurduğu ve hatta geriye sardığı, hangi insani faciaları ortaya çıkardığı çok iyi bilinmektedir.

Bu açıdan bakınca gücün tekilleşmesi ve yoğunlaşmasının toplumsal sorunları çözmede herhangi bir fayda üretmediği açıkça görülmektedir. Bu yüzden güç, daha fazla güç elde ederek toplumsal sorunların çözülebileceğini iddia etmek hiçbir şekilde doğru değildir.

Toplumsal sorunların çözümü daima daha fazla güçten değil hak, hukuk ve adalette uygun iyi yönetimden geçer.

Ayrıca Bilal Erdoğan Cumhurbaşkanına verilmeyen hangi güçten bahsediyor, hangi gücün eksik kaldığını söylüyor bunu anlamak açıkçası pek de mümkün değil.

Şu anda yürürlükte olan bu tek adam rejiminde:

· Yürütme bir kişiye bağlı

· Yasama bir kişiye bağlı

· Yargı bir kişiye bağlı

· Dahası askeri, dini ve sivil bürokrasi de tamamen bir kişiye bağlı

· Medyanın çok büyük bir kısmı bu bir kişinin emrinde

· İş dünyası bu bir kişinin kontrolünde

· Sendikalar bu bir kişinin ağzının içine bakıyor

· Tarikat ve cemaatler en azından yanında

Değil mi?

Bu durumda hangi gücün eksikliğinden bahsediliyor? Bunu anlayabilen varsa beri gelsin derim.

Memlekette bütün güç bu kadar tekilleşmiş ve bir tek kişinin emrine verilmişken daha fazla güç verinde bu sorunları çözelim demek de ne oluyor?

Ayrıca Biz Cumhurbaşkanımızı biraz daha güçlü kılsaydık şu İsrail, şu soykırımı yapamazdı.” İddiasının temeli ne?

Açıkça söylemek gerekirse Sayın Cumhurbaşkanı’nın en güçlü olduğu dış politika alanı İsrail’in uyguladığı şiddet politikalarına karşı çıkmak değil mi?

En sağcısından en solcusuna kadar hemen hemen herkes bu konuda Erdoğan’ın arkasında durmuyor mu?

Türkiye Büyük Millet Meclisinde tek bir parti ve hatta tek bir milletvekili kalkıp İsrail İyi yapıyor niye İsrail’i eleştiriyorsunuz diyor mu?

Meclisten bu konuda yaptırımlara yönelik bir karar ya da kanun çıkarmaya çalıştı da yeterli çoğunluğu mu bulamadı?

Yahu bakın Türkiye’de şu anda öyle bir politik hava var ki bırak kanun çıkarmayı, yaptırım uygulamayı falan Erdoğan Gazze’ye asker yollamaya, İsrail’e savaş açmaya kalksa kimse hayır demez.

Dolayısı ile Bilal Bey en azından bu konuda ne tür bir ek güce ihtiyaç duyulduğunu açıkça söylerse ona göre gereğini yapalım, varsa bir eksiklik derhal telafi edelim derim.