Enteresan günlerden geçiyoruz koskoca Amerika, dünyanın en büyük askeri, teknolojik ve ekonomik gücü palyaço kılıklı bir adamın elinde toplanmış ve bu adam durmadan ipe sapa gelmez laflar edip duruyor.

Trump kimi zaman çıkıyor; Kanada’yı alacağım Amerikanın 51. eyaleti yapacağım, kimi zaman Grönland bizim olmalı, kimi zamanda Gazze’yi alacağım emlak projesi yapacağım diyor ve kimi zamanda çıkıp Ukrayna’nın madenlerini ve yer altı zenginliklerini istiyor.

Açıkça söylemem gerekirse Trump’ın bu söylemleri bana çarşıda pazarda anasının eteğine yapışıp onu da isterim bunu da isterim diye zırlayan arsız çocukları hatırlatıyor.

Şunu kesinlikle söyleyebiliriz; Trump ağır başlı, lafını sözünü kırk kere tartarak söyleyen, sağduyulu ve saygın bir devlet adamı değil...

Trump sadece sağduyulu bir devlet adamı olmamakla da kalmıyor, resmen çok ama çok cahil öyle ki elifi görse mertek zannediyor...

Mesela Kanada’yı istiyor gelin 51. Eyaletimiz olun diyor ama Kral III. Charles bu işe ne der diye hiç düşünmüyor. Bu güne kadar kim kime istedi diye toprak vermiş, ülke bağışlamış ki?

Şimdi Kanada’nın siyasi yapısını bilmeyenler belki Kanada’dan İngiltere Kralı Charles’e ne diyebilir onlara söyleyeyim; Kanada bir Meşruti Monarşidir, İngiliz Kralı III. Charles’in toprağıdır ve Genel Vali Mary Simon tarafından yönetilir. İngiltere gibi Kanada’da da Kral’a bağlı Senato ve Avam kamarasından oluşan bir parlamento ve seçilmiş  bir başbakan da vardır. Başbakan da işte bu sistemde görev yapan Justin Trudeau’dur. Kanada’da egemen olan Kral III. Charles’tir, yani Kanada  Kral III. Charles’in hükmü altında ve onun toprağıdır, onunla yani İngiltere ile savaşmadan Kanada’yı Amerikanın 51. eyaleti yapmak hiçbir şekilde mümkün değildir.

Aynı şekilde Grönland da danimarka Kralı X.Frederick’e bağlı meşruti monarşi ile yönetilen bölgedir. Başkomiser Julie Præst Wilche tarafından yönetilir. Danimarka Kralı’nı razı etmeden bu toprakları almak mümkün değildir.

Açıkça söylemek gerekirse Trump’ın eskinin sömürgeci emperyal güçleri gibi hayaller kurması, toprak işgali peşinde koşması Amerikan Demokrasisi için utanç verici bir durumdur.

Hele hele bir Gazze söylemi var ki!

Soruyorum size; zerrece aklı, izanı, vicdanı olan biri milyonlarca Filistinliyi tehcir edip onların boşalttığı topraklarda emlak geliştirme projesi yapacağını söyleyebilir mi?

Gelelim Ukrayna meselesine:

Kahraman Ukrayna halkı emperyalist hayaller kuran Hitler özentisi faşist diktatör Putin’in barbarca saldırısına ölüm pahasına direniyor. Ukraynalılar direnince özgür dünya ve özgürlükleri savunan tüm kesimler onların arkasında durdu, onlara maddi manevi destek oldu. Bir çok ülke, STK ve kişi gönüllü olarak Ukrayna’lı kahramanlara destek oldu ama Amerika ve İngiltere’nin anlaşmalardan kaynaklanan destek olmak gibi bir zorunluluğu da vardı.

Vardı çünkü Ukrayna, Budapeşte Memorandumu ile Sovyetler Birliği'nden devraldığı dünyanın üçüncü en büyük nükleer cephaneliğinden vazgeçerek, yaklaşık 1.900 nükleer savaş başlığının tamamını aldığı güvenlik güvenceleri sonucunda Rusya'ya devretmeyi kabul etmişti.

Hatırlatmak isterim ki; Aralık 1994'te ABD, İngiltere ve Rusya liderleri Budapeşte'de bir araya gelerek Ukrayna'nın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'na (NPT) nükleer silah sahibi olmayan bir devlet olarak katılımı ile bağlantılı olarak Ukrayna'ya güvenlik güvencesi taahhüdü vermişlerdi. Bu güvence sonrasında Ukrayna, Sovyetler Birliği'nden devraldığı dünyanın üçüncü en büyük nükleer cephaneliğinden vazgeçerek yaklaşık 1.900 nükleer savaş başlığının tamamını Rusya'ya devretmeyi kabul etmişti.

20 yıl sonra, 2014'te Rusya ilk kez Ukrayna'yı işgal etti: Önce Kırım'ı yasa dışı olarak ilhak etti, ardından ülkenin doğusundaki geniş toprakları işgal etti.

24 Şubat 2022 tarihinde ise ülkenin tamamını işgal edip bağımsızlığını yok etmek için faşist diktatör Putin’in katiller ordusu harekete geçti.

Yani Amerika ve İngiltere’nin Ukraynaya desteği sadece bir demokrasiyi koruma meselesi değil aynı zamanda bir uluslararası anlaşmaya bağlılık ve taahhüdüne sadıklık meselesidir de.

Şimdi Trump bu açık taahhüdü çiğner de faşist diktatör Putin’in işine gelecek bir politika izlerse bir daha kim Amerika’nın sözüne ya da taahhüdüne güvenir ki?

Amerika’nın zaten yerlerde sürünen imajını sonra kim nasıl tamir edebilir?