Şair dostum, Yaşar Çelik, her türlü engeline rağmen yaşama sevinci ile hayata bağlı bir insan. Şiirini yazmakta, günlük yaşamındaki rutinlerinden vazgeçmemekte, buna açık havada, yaylalarda dostlarıyla kadeh tokuşturmakta dahil.

Kendisinin de yazdığı gibi, talihsiz bir kaza sonucu 33 yıllık esareti hiç de sorun etmiyor. Yaşamın cilvesi deyip geçiyor. İnsanların fiziksel engeli hareket etmelerinin önünde engel olsa da yaşama dair, hayata dair ve ülke sorunlarına dair engelli olmaları söz konusu değil. Bu herkes için geçerli midir bilemem ama Şair dostum, Yorgun (şiirlerindeki mahlası) için asla geçerli değil. 

Yine ülke gerçeklerine, haksızlıklara, yolsuzluklara, baskıya, zorbalığa ve gericiliğe karşı hem diliyle hem de kalemiyle doğruları söylüyor, tavrını koruyor.

Yorgun dostumun, sosyal medya hesabında bu yazısını gördüğümde, kendisini telefonla arayarak, köşemde yayımlama isteğimi ilettim. “Dostluğundan asla şüphem yok, ne yaparsan güzel yaparsın, yayımlayabilirsin” cevabını alınca yayımlamaya karar verdim. Yayımlama nedenim; hem şair Yaşar Çelik’in sesini/serzenişini duyurmak hem de aynı durumda olan insanlara moral olmaktı. 

Köşeme bu katkıyı sunduğu için Yaşar dostuma teşekkür ediyorum.

Dostlarım, arkadaşlarım ve torunlarım,

Ben sürekli kendimle kavga ederim, zor bir hayat yaşıyorum, dile kolay tam 33 senedir tekerlekli sandalyede ve yataktayım buna rağmen hep iyi şeyler osun istedim. Sanmayın ki kendi engelimden utanan biriyim, umurumda değil belim kırılmış, ayaklarım yürümezmiş, koşamıyormuşum, tuvalete çömelememek, pisuvarın karşısında duramamak hiç de umurumda değil. Kulaklar az duysa da gözler çok net görmese de yaşamak için hep bir neden buluyor insanoğlu. Bu yazımı okurken, belki mizah belki dram diyeceksiniz o bile fark etmiyor artık.

Hayatın insanoğluna ne getireceği ondan ne götüreceği hiç belli olmuyor.

Dertler ile, ağrılar ile uğraşmak zoruma gitmiyor da şu bazı şerefsi/lerin çoğalmasına dayanamıyorum. Bir de beni yakan kavuran şey torunlarımı alıp havaya atıp tutup bağrıma basamamak, onlarla oynayamamak, onları alıp bir yerlere gidememek. Birin kucağımda, biri omuzumda, birinin de elinden tutup yürüyememek, bu özlem beni bitiriyor. Onlar beni duymasalar bile ben her gece onlarla konuşuyorum, kendimce bir şeyler anlatıyorum. Biliyorum anlamadıklarını ve anlayamayacaklarını ama ben yine de onlarla dertleşmekten zevk alıyorum.

 Yıllar önce torunum demişti ki dede sen hiç çaba sarf etmiyorsun yürümek için ve yatağımın üzerinde suratını asmış vazıyette, bana küsmüş öyle bakıyordu. dedim ki “Yavrum küsme, elimde değil bende isterim sizinle oynamak ama bu imkânsız, hadi gel öpeyim de barışalım.” öldürücü darbeyi vurdu torunum. “Öpmek istiyorsan kalk öp” dedi. Olduğu yerden bir milim kımıldamadı, benim o an ki kalkmak isteğim tarif edilir bir duygu değildi. Her zorluğa katlandım, çocuklarım küçüktü, evim eskiydi, gelirim yok denecek kadar azdı, evim yoldan uzak ve eskiydi… Zamanla, sağlıklı zamanımda yazdığım şiirleri eşim saklamıştı, onlardan bir kitap çıkardım, emekli oldum, oğlum evlendi gurbete gitti, şimdi şükürler olsun ki hiçbir maddi sıkıntım yok. Evim yol kenarında, kapımda arabam, beni taşıyan üç tekerli motorum var ama mutluluğum firarda, kızlarım, yeğenim hepsi evlenip yuvayı terk ettiler, koca evde bir Köroğlu bir Ayvaz, kedi köpek gibi birbirimizle boğuşuyoruz.

Tarifi olmayan mutlu anlarımız da çok oldu ama sanırım ben artık gerçekten çok yoruldum. Postu beş para etmeyenleri insan yerine koyduğuma çok üzülüyorum. Nice külhanbeyi geçinenleri ırmak kenarında kediye çevirmiştim geçmişte, şimdi bilek gücümden eser kalmamış. Öld/rmekte işime gelmiyor, hangi birini öld/receksin ki tetik çekmek hiç de zor değil ama insanlığa kurşun sıkılmaz diye teselli ediyorum kendimi. Bu keşmekeş içinde kırdığım sesimi yükselttiğim insanlar olmuş olabilir hepsinden özür dilerim.

Ben öyle ortaokul, lise, üniversite görmüş biri değilim, ilk okulu farklı iki köyde 7 yılda bitiren biriyim ama buna rağmen, kitap okumayı sevdim, yaşlı insanları dinlemekten çok zevk aldım, benim üniversitem yaşlı insanlar ve kitaplar oldu. Her şeyi deneme yanılma yöntemiyle öğrenmeye çalıştım, zaten üniversiteler, deneme yanılma yöntemiyle elde edilen doğruların saklandığı bilgi bankası değil mi? Ben o bankayı beynime yerleştirmeye çalıştım imkânım olduğu kadar. Üç şiir kitabı, bir tane de sevdalık romanı yazdım, aslında sevdaya pek de yabancı biri değilim, yaşadığım sevdadan hiç söz etmedim bile o benim özelim eğer bir gün yazacak olursam muhteşem bir eser çıkar ortaya ki ben onunla zaten uğraşamam. Dileğim belki torunlarımın bir tanesi ya da birkaçı edebiyatçı çıkar da dedelerini araştırıp yazarlar. Örneğin “Yüreğinin götürdüğü yere git” romanı misali. O kitapta bir ninenin torununa bıraktığı sevgilisine yazdığı mektuplardan ibarettir.

Yine zamanınızdan çaldım, ben gebermeden kurtuluşunuz yok anlaşılan. Yine uyku firarda size renkli rüyalar sevgi ve sağlık hep sizlerle olsun.

Yaşar ÇELİK 29.09. 2024

Bu yorgun hep özlüyor

Evladı torunları

Bazen de özlüyorum

O muhteşem yılları

Beden sağlam ve gençti

Dolanırdı dağları

Yürekte yaşatırdı

Tükenmez sevdaları

Şimdi olmuş ihtiyar

Arada şiir yazar

Bazısı de anlamaz

Neylesin Yorgun Yaşar