Ankara’nın iki bulvar arasındaki parkı. Çankaya’da, yokuşta. Çankaya Köşkü de yokuşun sonunda. Parkın içinde bir dere akar, incecikten. Varsın incecik olsun, akıyor ya! Bir semte adını veren, o semtte asfalt altına gömülmüş, görünmez Kavaklıdere’dir o.
Ahmed Arif Parkı’nın akmayan deresi
Yine Çankaya’da Ahmed Arif Parkı var örneğin. Yapılırken fıskiyeli havuzlar, su yolu ve şirin ahşap köprüler yapılmış. Havuzlara bakım yapıldı, fıskiyeler çalıştırıldı. Köprüler sağlam, su yolu gayet güzel ama deresine damla su verilmiyor.
Oysa burası Dikmen!
Adıyla anılan, yine betonla gömülen deresi meşhurdur.
‘Bizim kentin akan suyla bir sıkıntısı var!’ diye düşünmeden edemiyor insan!
Ankara’nın dereleri çoktur ama hiçbiri ortada yoktur!
Bir kentin yüzün üzerinde deresi olur da hepsi mi betona hapis veya asfalt altına gömülür?
Anca semt isimlerinde görürüz onları.
O yüzden burada derenin akması değerli, çok anlamlıdır.
O incecik derenin, suyun gücünü görmek için parkta ufak bir yürüyüş yeterlidir.
Dereleri açmada karar vericiler burada bir kez yürürseler!
Derelerin üzerini açmak için ellerinden geleni ardına koymazlar.
‘Yürüdüler ve dereleri açmadılar’ diyelim, bir kez daha yürütmek gerek!
İncecik akan dere kıyısı
Su boyunca size ‘aman, aman’ dedirtecek görüntüler var.
Ağaçlar, örneğin daha canlı ve kocaman.
Suya konan veya uçan kuşlarsa insana ‘yaaa’ dedirtir…
Dev gövdeli ağaçları, incecik de olsa akan, parka hayat veren deresi, yıpranan veya çalınan heykelleriyle Ankara’nın en bilinen parkları arasındaki ilk sıralarda yer alan park burası, Seğmenler Parkı.
Ankaralı yiğitlerin adıyla anılıyor.
Prof. Dr. Selami Sözer projelendirmiş, Atatürk'ün doğumunun 100. yılı anısına yapılmış.
Aynı isimde anıtı da var…
Atatürk Bulvarı
Atatürk Bulvarı üzerinde, görebildiğim kadarıyla, park boyunca doğu çınarları dizili.
Bu geniş yapraklı ağacın tam bir gölge ağacı olduğunu ve hava kirliliğini filtreleme kabiliyetinin yüksek olduğu bilgisini paylaşalım.
Atatürk Bulvarı tarafından üst ve alt girişlerinde ünlü heykeltıraşlarımızın heykeller var.
Üst taraftan girerek parkta yürüyüşümüze başlayalım…
Alkar’ın Seğmenler Anıtı, dün ve bugün
Üst girişinde, Büyük Usta Burhan Alkar’ın (sağlık diliyorum) parkla aynı isimdeki ‘Seğmenler Anıtı’ var.
Yarışma sonucu, birincilik kazanan bir anıt.
Savaş ve barış var.
Şahlanan at üzerindeki, bir elinde bayrak diğer eliyle atının dizginlerini tutan bir seğmen savaşı, saz çalan ve oynayan iki seğmense barışı simgeliyorlar.
‘İki fotoğraf arasındaki 7 farkı bulun!’ türündeki oyunları mutlaka oynamışsınızdır.
Anıtın ilk ve bugünkü hali arasında benzer türde bir çalışma yapalım.
Fark var mı?
Dün! İlk fotoğraf…
Anıtın bir çevre düzenlemesi var – normali de bu zaten.
Anıt, bir meydan içinde konumlandırılmış, çevresi gezilecek, oturacak şekilde düzenlenlenmiş. Hava karardığında da anıtın çekim noktası olması düşünülerek çevresinde aydınlatma yapılmış.
Savaşı temsil eden at üzerindeki seğmen hünerli, bir elinde bayrak, diğerinde atının dizgünleri. Saz çalan ve oynayan seğmenlerse barışı temsil ediyorlar.
Çevre düzenlemesini anıtla bütünleştiren, anıtın tarihi anlamını ve öneminin anlaşılmasına önemli katkı sağlayan yandaki alçak duvarlarda yazı ve rölyefler var. Burada Temsil Heyeti Başkanı Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Ankara’ya gelişindeki seğmenlerle olan konuşması yer alıyor.
“Var olun yiğitler” diye bitiyor.
Böylece Kızılca Gün anılıyor, güne vurulan seğmen damgası vurgulanmış oluyor.
Her harf kaideye ayrı ayrı tutturulmuş, bronz döküm.
Bugün! Alttaki fotoğraf…
‘Ankara’nın meydan kaybı sıkıntısı’ burada da kendini göstermiş. Anıta ayrılan meydan, prefabrik yapılaşma var. Meydan daralmış.
At üzerindeki hünerli seğmen bir anlamda at üzerinde durmada epey ustalaşmış, şaha kalkan atıyla dizginsiz başedebiliyor!
Çevresindeki ışıklandırma yenilenmiş. Benim fotoğrafa giren, anıtın önüne gelmesi önemsenmeyen bir direk bile eklenmiş!
Anıtın tarihi önemini anlatan rölyefler ve harf harf duvara tutturulan yazıysa bronzun maddi değerine karşı direnememişler. Muhtemeldir ki kiloyla satılmak üzere rölyeflerle birlikte tek bir harf bırakılmayacak şekilde yok olmuşlar. Alçak duvarlarda rölyef veya harflerin izi bile kalmamış.
Bir de anıta inat peyzaj sorunu var. Anıtın önüne çalı ve çiçek gibi büyüyüp anıtı kapatmayacak bitkiler seçilmemiş, tercih büyüyen ağaçlardan yana yapılmış.
Eh, ağaçlar da büyümüş elbette!
Yurdanur, “Bizim heykeller zaman içinde büyümüyor ki!”
Sevgili Metin Yurdanur, Ankara’ya en çok heykel diken heykeltıraşlardandır.
Dertlidir!
Opera Köprsü’nün alt yanında, Kültür Bakanlığı Binası’ın yan duvarındaki 60-70 metrelik (belki daha uzun) Türkiye Rölyefi var.
Tam önüne, bitkiler dikilmiş.
Bitkiler büyümüş, canım eser görünmez olmuş.
Bir gün sohbetimizde,
“Bizim heykeller, rölyefler suladıkça büyümüyor ki!” diye sitem etmişti.
Şimdilerde bitkiler biraz da olsa kontrol altına alınıyor ama bu dikimi kim neden yapar bunu da düşünmek gerek…
Seğmenler Parkı’na dönelim…
Anıtın bulvara bakan ön cephesi ağaçlar büyüdüğünden kapanmış. İleride anıtı kapatacağı düşünülmeden dikilen ağaçların yerini sevmesi ve büyümüş olmaları nedeniyle, bugünkü fotoğrafı aynı açıdan çekemedim.
Ölü ağaçlar sergisi!
Keith Kirby, Doğa ve Ormancılık Uzmanı. Bir sözü var:
"Ölü ağaç, sağlıklı bir ormandaki en zengin yaşam alanıdır.”
“Önemi henüz yeterince bilinmiyor olsa da yaşlı, kurumuş ya da kurumaya yüz tutmuş ağaçlar, dikili ya da devrik ağaç gövdeleri, kurumuş kütükler, yere dökülmüş ağaç ve dal parçaları biyolojik çeşitlilik için en önemli yaşam ortamlarından birini oluştururlar.”
Yukarıdaki özlü söz ve ardındaki satırlar, ‘Ölü Ağaçlar – Yaşayan Ormanlar’ isimli kitapçıktan. Kaynaklardaki adresten indirebilir, detaylı okuyabilirsiniz.
Bu güzel parkta, yapılan güzel işlerden biri de birkaç ölü ağacın atılmayıp dere boyunca bırakılmış olmaları.
Dereye paralel dizilmişler ve ‘sergi’ sözünü hak ediyorlar.
Park için her açıdan değerli bir kaynak oluşturduklarına eminim.
Yeşil papağanlar ve diğer park sakinleri
Farklı kuş türlerine ev sahipliği yapan parkta, yeşil papağanlar için bilgilendirme panosu hazırlanmış.
İlk bakışta ‘kuşları tanıtma ve sevdirmeyi amaçladığını düşünmüştüm.
Okudum, durum değişti!
Pano, papağanların ‘istilacı’ olduğunun vurgulanması üzerine kurgulanmış.
Sokak hayvanlarının kısırlaştırılarak yaşatılmasının tartışıldığı günlerde…
Bir ara bu papağanların üremelerinin önüne geçilmeye çalışıldığı, bu nedenle ‘yumurtalarının toplandığı’ haberlerini okuduğumu hatırlıyorum.
Açtığı sosyal medya hesabında yeşil papağanların sayımını yapan Doç.Dr. Esra Per (bugünlerde profesörlük bekliyor – başarılar diliyorum), kuş konusunda uzmandır.
Yeşil papağanları konuştuk.
Ankara’nın iklimine uyum sağladıklarını ve özellikle parklardaki tropikal bitkilerin meyveleriyle beslendiklerini söylemişti. Kırsalda olsalar ürünlere zarar verebilecekken, kentlerde bu durumun söz konusu olmadığını belirtmişti.
Bu durumda ilgili ve yetkililerin yerel kuşları ve diğer hayvanları da düşünerek, hayvanların beslenmelerini kolaylaştırıcı önlemler almasının önemli olduğunun altını çizmek gerek.
Yoksa…
Birileri alır sapanı eline, gördüğü papağanı vurmaya kalkar, soran olursa ‘bunlar istilacı’ der.
Herkesin ‘Cennet ağacı’ bizde küfürlü!
Aklıma, bizden başka herkesi ‘cennet ağacı’ dediği ağaç geldi!
Her sene TEMA’da bu konuyu farklı şekilde ele alır, dert yanarım!
İnternette küçük bir araştırma yapabilirsiniz.
Bizim Türkçede, küfredercesine (kokar ağaç veya osuruk ağacı diye) isimlendirdiğimiz ağaç İngilizcede Cennet ağacı (Paradise tree) olarak isimlendiriliyor.
Çinlilerse ağacı öve öve bitiremiyor.
‘Kolay yayılabilen’ demek yerine, söve söve anmak bu olsa gerek!
Olumlu bakış
Parkta farklı kuşlar ve sincaplar var.
Sincapları ailece beslemeye gelenler var.
Bir fındık veriyorlar, sincabın onu toprağa gömmesini seyrediyorlar. Sonra sincap gelip yenisini bekliyor!
Bilgilendirme panosunu görünce…
Parkın diğer sakinleri için de fotoğraflı, resimli, onları ‘tanıtan’, ‘sevdiren’ ve ‘olumlu mesajlar veren’ bilgi panoları da olmalı diye düşünmeden edemedim.
Yeşilini, doğal yaşamını hoyratça harcadığımız bu Cennet Vatan özeni ve sevgiyi sonuna kadar hak ediyor.
İnal ve İsimsiz Anıtı
Yaklaşık 2 metre (196x50x50 cm.), bronz.
Dairesel formda. İlk bakışta bir kadın görüyorsunuz.
Çevresinde döndükçe kadın sayısı artıyor!
4 yüzünde de 4 kadın figürü saydım.
Heykeltıraşı Tuba İnal.
İnal Ankara’da yaşamıyor, kişisel internet sayfası var (kaynaklarda bulabilirsiniz).
Yazdım, heykelinin bir öyküsü olup, olmadığını sordum.
Yanıtında ilgim için teşekkür etti ve o dönemde yayınlanan kitabı (Çevresel Sanat Etkinlikleri – Kaynaklarda görülebilir) tavsiye etti.
Kitapta, İnal’ın heykelleri için Prof.Dr. Tolga Yarman imzalı bir sözü paylaşalım:
“Heykeller hep yalnızdı. Çoğu kadındı. Hepsi düşündürüyordu. Hepsinde yoğun duygu vardı.”
Evet, İnal’ın Seğmenlerdeki heykelinde de kadın var.
Yalnız demek doğru olmaz, 4 kadın var.
Tam bir ‘kadın dayanışması’ yorumu yapmak mümkün, 4 kadın sırt sırta vermiş.
Saçları dörtgen form oluşturmuş, birbirine karışmış – ki bunu da ‘kaynaşma’ olarak yorumlayabiliriz.
Her biri uzun boylu ve zarif hanımlar.
Heykel de heykelin yeri de çok güzel.
Bu heykel de etrafında dönülmesi gereken heykellerden. Konumu itibarıyla bunu kolayca yapabilirsiniz.
Etrafında dönülesi heykeller
Metin Yurdanur’un Eller heykeli de bu heykel gibi park ortasındadır.
Abdi İpekçi Parkı’nda.
Onun da etrafında dönmek farklı açılar yakalatır, düşündürür.
Aslan Başpınar’ın Meclis kavşağındaki heykeli de benzer ilgiyi hak eder.
Onca trafik ortasında yaya nasıl ulaşılır bilmem ama çevresinde dönme işi araçla yapılabilir.
Eş-dostla, Ankara’ya gelen konuklarımızla hatta bazen sanatçısıyla da yaparız.
Sıkıntı, zamanınızın kırmızı ışık bitince dolmasıdır.
Heykelin çevresinde gönlünüzce dolaşabilir, 4 kadının ‘dayanışma’ ve ‘kaynaşmasını’ izleyerek hissedebilirsiniz…
Son yuvarlak havuz başında
Çıkış için sağa kıvrılan yola girmeden önce tasarlanan son bir yuvarlak bir havuz var.
Tasarlanan ama nedense dolması için pek çaba sarf edilmeyen yuvarlak havuzların parktaki sonuncusu.
İncecik Kavaklıdere, burada da havuzu dolduramadan, giderden süzülüp gidiyor.
Arkasında kara mürver ve akça söğüt kardeşliği var.
Onlarında arkasında iki dev kara kavak, dalları ve yaprakları birbirine karışmış...
Ağaçların manzarası harika.
Yanınızda çocuk varsa, çocuk parkı, sıkıştıysanız tuvalet burada.
Yuvarlak havuzda incecik akan Kavaklıdere.
Görülebiliyor değil mi?
İleride adını aldığı kavakları görmüş, akıyor.
Daha sonra adını verdiği semte girecek.
Görülemeyecek.
Çünkü gömülecek!
Yönetmenliğini Yasin Semiz’in yaptığı, afişinde Su Uzmanı (Hemşerim) Hasan Akyar’ın logar kapağına kulağını uzatıp, sesini duymaya çalıştığı Kavaklıdere, ‘Asfaltın altında dereler var’ isimli belgeselde konu edilecek…
Anfi
Parkı yazmak için iki kez gezdim, yolum hiç anfiye çıkmadı.
Oysa eskiden ne zaman gelsem uğrardım.
‘Eskiden TRT televizyonu buradan yayınlar yapardı’ diye hatırladım, eski programları düşündüm, hüzünlendim.
Çıkış yolu
Sağa kıvrılan yolda, çıkışa doğru yürüyoruz artık.
Akçaağaçlar eşlik eder size.
Solda bir alıç ağacı, ‘alıçlar başlayacak’ der.
Der ve başlar ama sağdaki kardeşlik içindeki iki ağaç farklıdır.
Lale ağacı ve arkadaki kara mürver ağacıdır onlar.
Yaprak şekli özel olan lale ağacı, haziran-temmuz aylarında laleye benzeyen hoş kokulu çiçek açıyor. Ben temmuz sonunda gidince kaçırmış bulundum, ilginç yapraklarının fotoğrafını paylaşıyorum. Sonbaharda sararan yaprakları altın sarısı olur ki ayrı bir güzeldir.
Mürver, taneli ve şifalı olarak tanımlanıyor.
Çiçeği haziran-temmuz, meyvesi ağustos-eylül yaprakları nisan-temmuz arası toplanabiliyor.
Lale ağacının ilginç yaprağı solda, kara mürver meyvesi sağda.
Ardından tekrar ardıç ağaçları.
Bir de yol boyu alev ağacı fidanları…
Çıkışın solunda, yatık ardıçlar var.
Arkasında, bir heykel durur.
Koman Heykeli, kaçırılan yılbaşı hediyesi
Heykeltıraş İlhan Koman’ın heykelinin ilham kaynağı 1978’de Paris’te tasarlanmış alçı modeldir.
Bronz dökümle büyütülmüş, 31 Aralık 1991’de, Ankara’ya yılbaşı hediyesi olmuş.
Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Mimar Ali Artun iş birliğiyle parka dikilmiş.
Heykel, 15 yıl sonra kaybolur!
Ankara’nın bu ‘heykel kaybolma’ hikayeleri boldur.
Ayrı bir yazı konusudur ve birkaç kez de yazmaya çalışmışlığım vardır.
Sözün özü heykelde karnesi kırıktır Başkent’in.
Heykel karnesi kırık kent, Seğmenler’deki heykelle farklı bir sayfa açacaktır…
Birleri götürür satar, birileri para toplar getirir
Mimarlar Odası Ankara Şubesi, heykelin bulunması için hukuk mücadelesi başlatır.
Oda, bir yandan da Yaygara Güncel Sanat İnisiyatifi ve Galeri Nev iş birliğiyle ‘Kaybolan değerimizin yeniden üretimi için bir tuğla da siz koyun’ başlığıyla bir bağış kampanyası başlatır.
Türkiye’de örneği pek görülmemiş bir kampanya başlamıştır artık.
Fikrin sahibi ve kaideyi yapan Artun’un gayretleriyle orijinal kalıp İtalya’dan getirtilir, bronz heykel yeniden dökülür…
Yukarıdaki bilgileri, heykelin ayakucundaki plakadan öğrendim. Yine aynı yazıda en küçüğü 4 yaşında, 100 kadar kişinin bu işe ‘tuğla’ koyduğunu okudum.
Birileri ‘suçlu-hırsız’, çalıyor, birileri ‘vatan sever-sanatsever’, parasını veriyor.
Heykel yine yerinde.
Mücadelesini izlediğim dönemin Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı Tezcan Karakuş Candan heykelin yerine konulduğu gün konuşma yaptı:
“İlhan Koman heykeli, 3 yıl önce bir Anneler Günü’nde bakım için götürüldü ve bir daha gelmedi. Bu süreç içerisinde suç duyurularında bulunduk. Sürecin her zaman takipçisi olduk. Fakat bir türlü heykel bulunamadı. 25 yıldır tahribat yaşayan bir kentte, iyileştirici önlemler almak gerekiyordu. Bu heykel hepimiz için iyileştirici bir sürecin başlangıcı olacak. Kentlilerin bu heykele ihtiyacı var" dedi.
bin bir emekle yeniden yerine dikilen İlhan Koman heykeli.
Yatık ardıçlar Koman'a saygıdan eğilmişler!
Espri bir yana, adından da anlaşılacağı üzere bu bitki çalıdır, eğik gider, heykeli de bugün kapatmadığını görüyoruz ama yanlış!
Büyür, büyüdükçe heykeli kapatacak!
Budamak gerekecek.
Budayınca, bitkinin ihtiyacı olduğundan değil, ‘heykeli kapatıyor’ diye yaptığınız için bitkinin formunu bozar, keyfini kaçırırsınız.
Budamazsanız…
‘Bu güzelim bitkiyi, bu koca parkta, heykelin önüne niye dikerler?’ diye sormadan edemezsiniz!
Atla başlayan, atla biten yürüyüş!
Seğmenler Parkı’nda yürüyüşe yukarıdan başlamıştık.
Alkar’ın Seğmenler Anıtı ile.
Seğmen at üzerindeydi.
Aşağıdaki çıkışta Koman’ın heykeliyle parktan ayrılıyoruz.
Durun!
Tam bu noktada da at var – hem de iki tane.
ANFA ustalarının eseri, çift at başlıklı ahşap bank.
Parktan çıkarken oturup dinlenmek isterseniz, sanatsal bir oturma yeri sunmak için bekliyor.
Kaynaklar
* ‘İlhan Koman heykeli, tekrar Seğmenler Parkı'nda’, https://t24.com.tr/haber/ilhan-koman-heykeli-tekrar-segmenler-parki-nda,820794
* ‘Ölü Ağaçlar – Yaşayan Ormanlar’ kitabını indirmek için, https://wwftr.awsassets.panda.org/downloads/oluagaclaryasayanormanlarraporu_tr_pdf.pdf?6260/olu-agaclar-yasayan-ormanlar
* Ankara’nın Ağaç Ağaççık ve Çalıları, Ahmet Demirtaş, 2019
* Çevresel Sanat Etkinlikler, Ali Artun, Ankara Büyükşehir Belediyesi Mart 1989-Mart 1994.
* Heykeltıraş Burhan Alkar – Hayatı ve Eserleri, 2017.
* Lale ağacı, https://www.ankara.bel.tr/files/5714/4067/9259/3-bitkibilgisi_48_SAYFA_12-22.pdf
* Mürver, https://fidanistanbul.com/murver-fidani
* Tuba İnal İnternet Sayfası, https://www.tubainal.com/