Özellikle son dönemde, ‘sokaktaki hayvanlar’ çok tartışıldı, tartışılmaya devam ediyor. Onlara sahip çıkmak hepimizin görevi. Umarım kişiler ve kuruluşlar, herkes, korumak için elinden geleni yapar… Bu yazıda ‘sokaktaki ağaçlar’ var!
Yapraklar ve budamalar
Yaprakları, bir ağaç için hayati önem taşır.
Dökülenleri baharla yeniden çıkar ve yapısında bulunan yeşil ve yapışkan klorofil, suyu, güneş ışığını ve havadaki karbondioksiti kullanır, şekerli bir besin üretir. Fotosentez denilen bu işlem sırasında oksijen açığa çıkar.
Bir nedenle yaprak üretemeyen veya az üretebilen ağaçların yaşamını sürdürmesinin güç olduğunu da tahmin etmek güç olmasa gerek.
Budama bazı durumlarda ağaç için gereklidir.
Ancak zamanı ve biçimine özen gösterilmesi gerekir.
Yoksa…
Yaprak üretimi azalabilir, ağaç fotosentez yapamaz, zayıf düşer.
Mantar ve bakteriler yanlış kesim yerlerinden girer, çürüme ve hastalık başlar.
Ağacın kendini iyileştirmesi zarar görür.
Ayrıca mekanik, estetik ve ekolojik zararlar…
Budamanın tanımı
Uzmanından, ‘budamanın tanımına’ göz atalım.
“Budama: Kuru ve hastalıklı dallarla, başka ağaçlara zarar veren dalların uygun zamanda ve tekniğine uygun bir biçimde kesilmesidir. Bazı ağaçlara özel biçim kazandırılması amacıyla da yapılabilir. Çapı 4 cm’yi geçen dalların kesilmesi durumunda yara macunu sürülmelidir. Her ağaç türünün budamaya karşı duyarlılığı farklıdır. Bu nedenle her ağaç türü için ayrı bir budama aralığı ve biçimi uygulanmalıdır.”
Kaynak: ‘Kentiçi Ağaç Dikimlerinde Gözlemlenen Olumsuz ve Olumlu Yanlar, Öneriler’, Ahmet Demirtaş.
Budamanın 3 amacı
Hocasından, ‘budamanın amaçlarına’ göz atalım.
Budama yapmanın 3 amacı vardır.
Gelişimi ve sağlığı için.
Form vermek veya formunu korumak.
Çiçeklenmenin miktar ve kalitesini arttırmak.
Kaynak: ‘Budamanın Genel Esasları ve Tekniği’, Prof.Dr. Suad Ürgenç.
Baharın gelişi hüzün verir mi?
Bahar geliyordu…
Sanırım bu satırları okuyan olarak şahit olmuşsunuzdur, cadde boyu ağaçlar budandı.
Öyle bir budandılar ki…
Türüne, yaşına, boyuna bakılmadan, uygun zaman aranmadan, hepsi aynı anda ve nerdeyse aynı formda budandı.
Bir-iki metreyle yan tarafta, evlerin bahçelerinde bulunanlar, budanmadılar.
Budananlarla budanmayanlar arasında müthiş bir fark oluşmuştu.
Baharla, fark hüzün verici hal bir hal alacaktı…
Aynı günlerde çekilen fotoğraflarla, budanan (sokaktaki) ve budanmayan (bahçedeki) at kestaneleri ile at kestanesinin çiçekleri…
Budanan ve budanmayan at kestaneleri
Cadde kenarlarını, sokak ve parklarımızı yeşillikleriyle, avize gibi açan çiçekleriyle süsleyen, kentin kirli havasından etkilenmeden oksijen üreten at kestaneleri…
Bu yıl, bahar geldiği zamanlardı…
Evlerin bahçelerinde olduğu için budanmayan at kestaneleri, bir anda yapraklarla donandılar.
Kısa süre sonra dalları yeşil zengini dallarında çoğunda beyaz, diğerlerinde beyaz çiçekler açtı.
Kentin parklarında heybetli at kestaneleri, piramidi andıran yeşil tepeleri üzerinde küçük piramitler şeklinde çiçekleriyle cümbüşe katılıyorlardı.
Kaynaklarda bulabileceğiniz yazı (Ürgenç imzalı) yapraklanma ve çiçeklenme safhalarını anlatır:
“İri ve zamklı tomurcuk pulları altında yaprakların ve çiçeklerin minyatürleri adeta paketlenmiş gibidir. Baharda havaların ısınmaya başlamasıyla yapraklanma çok kısa zamanda olur, ağaçlar hemen yeşile bürünür. Yaprakları büyük, sık ve yatay durumda oluşu nedenleriyle kuvvetli gölge yapar. İngiltere’de bu ağaçların çiçeklenmesi gazetelere geçer ve halk bunları görmeye gelir. At kestanesi Paris’te de geniş ölçüde kullanılmıştır.” diyor ve Paris’te 17.000 at kestanesi olduğu bilgisini veriyor…
Bizim başkentimizde, cadde kenarındakiler, bu şölen gibi yapraklanma ve hemen ardından gelen çiçeklenme sürecini yaşayamadılar.
Elbette izlemek isteyenler de…
Bahçelerde budanmayanlar için durum şölenken, bahçe çitlerinin dışında, cadde kenarında kalan, yani sokaktaki hemcinsleri, yeni yeni yapraklanma çabasındaydılar.
Onlar için, ‘çok kısa zamanda yeşile bürünme, çiçekle donanma’ bu sene hiç olamadı.
Bu durum evlerde bakılan hayvanlarla, sokaklarda yaşam savaşı veren hayvanların durumunu düşündürmedi desem yalan olur.
Aynı gün çekilen videoda yaprak açmada zorlanan ağaç ile dalları yapraklarla donanmış dalları arasında çiçekleri açmış at kestanelerini kaçırmayın…
https://www.youtube.com/watch?v=udbRVQ1p4mc
İlgili uzmanlar
Görüştüğüm konunun uzmanı olan veya olmayan kişiler budamaları uygun bulmuyorlar.
Peki neden böyle bir yola başvurulmuştu?
ANFA’dan, ağaç budamasıyla ilgili, uzman kişiyle konuştum.
Budamaların nedenlerini sıraladı.
‘Kök-gövde dengesinin sağlanması, bilinçsiz dikimler, yıllardır ihmal edilen bakımlar ve Ankara’nın yeraltı sularının azalması’ dedi ve yapılanı ‘sağlık budaması’ olarak adlandırdı.
İlgiliydi, bu konuyla ilgili çevrelerin ilgisizliğinden, ‘bunun nedenlerini anlatamamaktan’ yakındı.
Nedenler arasındaki ‘Ankara’nın yeraltı sularının azalması’ belki de en düşündürücü olanıydı, Su Uzmanı Hasan Akyar’ı aradım.
Akyar, yıllarca Ankara’nın su raporunu yayınlayan, durumu yakından takip eden kişidir.
‘Ankara’da dikkat edilmesi gerekenin, her yeri yeşil yapmak için çimlere su harcanmaması’ olduğunu söyledi ve ‘barajlarda kalan suyun Ankara için yeterli olduğunu’ söyledi.
Yanıtını ANFA’daki uzman kişiye ilettim…
‘Suya çok önem verdiklerini, çime su harcamadıklarını’ söyledi.
Bundan sonra
Olan olmuştu.
ANFA’daki yetkili kişiye,
“Gelecek sene böyle budamalar yapılacak mı?” diye sordum.
“Düzeltme, iyileştirme yaptık, bir daha olmayacak.” yanıtını da içinizi bir nebze rahatlatmak için paylaşayım.
Kaynaklar
* Prof.Dr. Mecit Vural ve Orman Müh. Ahmet Demirtaş ile yapılan sohbetler
* Ahmet Demirtaş, ‘Kentiçi Ağaç Dikimlerinde Gözlemlenen Olumsuz ve Olumlu Yanlar, Öneriler’. Makalenin yer aldığı kitap: Kent İçi Ağaçlandırma Çalışmalarında Teknikler ve Sorunlar (Ankara Örneği) Paneli, Düzenleme Kurulu: Zuhal Mutlu, Yücel Çağlar, Hakan Bezirci ve Ahmet Demirtaş, 11 Kasım 2006.
* Prof.Dr. Suad Ürgenç, ‘Budamanın Genel Esasları ve Tekniği’. Makalenin yer aldığı kitap: Şehiriçi Ağaçların Tekniğine Uygun Bakımı ve Budanması. Yazarlar: Prof.Dr. İbrahim Atay, Prof.Dr. Burhan Aytuğ, Prof.Dr. Muzaffer Selik, Prof.Dr. Suad Ürgenç ve Prof.Dr. Faik Yaltırık.