Yazının konusu bir sergi.

Serginin ilham kaynağı bir ressam, daha doğrusu o ressamın tablolarından ilhamla çekilen bir film.

Çankaya Belediyesi Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde ‘Goya’nın Hayaletleri’ adıyla 13-22 Haziran 2025 tarihleri arasında açılan, çarpıcı ve düşündürücü bir sergi. Sanatçılarının tamamı Sanatçı Kadınlar Derneği’nden.

Dr. Ali Boray Bey ile sergilerine gittik.

Sergide eserleri olan Yasemin Coşkun (Başkan), Şükran Ersoy (Başkan Yardımcısı), Asuman İnceayan ve Nilgün Sipahioğlu Dalay ile sergide buluştuk. Eserlerinin başında, eserlerini konuştuk. İzlemek isterseniz bağlantısını veriyorum:

https://www.youtube.com/watch?v=MnTXomAE2Ww

Goya (Francisco José de Goya y Lucientes, 1746-1828)

Eski ustaların sonuncusu, modernlerin ilki Goya!

82 yıllık ömrünün nerdeyse yarısını, geçirdiği ağır bir rahatsızlık nedeniyle duymadan yaşadı.

Bir ressam olarak kralın gözüne ve saraya girmişti, duymaması saraydaki ilerleyişini durdurmadı, baş ressam oldu.

Goya, iki yüzyıl kadar önce yaşadı. Engizisyon Mahkemelerinin sert yargılarının geçerli olduğu yıllardı. Mahkeme çıplak resmi yasaklamıştı ama ülkede güçlü bir konumda olan başbakan istedi, Goya da ‘Çıplak Maya’yı yaptı. İki yıl sonra da ‘Giyinik Maya’yı yapmaya başlayacaktı. Çıplak tablosu engizisyona takıldı. Arkasında güçlü insanlar olduğundan, Goya yargılanmadı.

Yasaklar, yasakların işlemediği güçlüler… Değinmeden geçemeyeceğim, bu durum bana Hattat Osman’ı hatırlattı.

Padişah oğluna sünnet düğünü yapar.

40 gün 40 gece!

Osmanlı’da malum, resim yasaktı ama padişah ister ki bu muhteşem düğün kayıtlara geçsin. Hattat Osman’ı çağırır, emrini verir…

Düğün kitabı uzun yıllar Topkapı Sarayı’nda saklı kalır. Yıllar sonra araştırmacı Nurhan Atasoy, Ömer Koç’un maddi desteğiyle renkli ve kocaman sayfalarıyla Surname-i Humayun adında yayınlar, biz de bu düğünden haberdar oluruz… Kitabın yayının ardından bir de polisyie roman tadında bir kitap daha yayınlanır. Yazarı Orhan Pamuk’tur. Pamuk dev kitabı önüne koyar ve ‘Benim Adım Kırmızı’yı yazar. Okuyanlar bilir, kitapta Hattat Osman’ın öldürüşü anlatılır ve ‘Kırmızı’ hattatın katilin adıdır. Neyse! Konumuza dönelim…

Hayatı incelendikçe ilginçlikler yakalanacak Goya’nın resimleri için de benzer cümleler kurulabilir. Sağırlığının ardından resminde de karanlık ve karamsarlık hâkim olmaya başlamıştı.

Ünlü Napolyon, Goya’nın hamisi kralı Portekiz’e birlikte saldırma konusunda oyuna getirdi ve İspanya’nın yönetimini kardeşine bıraktı. İspanyol halkının karşı koyması, Fransızlarca ağır cezalandırıldı…

Kişisel ve toplumsal kaygılar Goya’nın tablolarına kaçınılmaz olarak yansıdı. Yaşanan zorluklar, dini ve siyasi yozlaşma Goya’nın fırçasından cadılar, kafası kesik insanlar, hayaletler ve fantastik yaratıklarla canlandı…

Goya’nın Hayaletleri

Sergiyi kaçırırsanız bizim video ve sergiyle ilgili diğer paylaşımlarla idare etmek zorunda kalacaksınız. Diğer yandan serginin ana ilham kaynağı olan filmi elbette izleme şansına sahipsiniz. Film, 2006 yapımı ve adını da sergiye vermiş, Goya’nın Hayaletleri.

Filmle ilgili kısa notu, Yasemin Coşkun’un sergi için hazırlamış olduğu notlardan vereyim…

Ünlü Çek yönetmen Miloš Forman’ın imzalı. Sanat, tarih ve vicdan arasında salınan bir sinema yapıtı. Javier Bardem, Natalie Portman ve Stellan Skarsgård’ın başrollerinde yer aldığı film, 18. yüzyıl sonu ile 19. yüzyıl başı İspanya’sında geçer. Ancak film, klasik bir Goya biyografisi olmaktan ziyade, onun dünyasına tanıklık eden bir anlatıya dönüşür. Goya, olayların merkezinde değil; onları kaydeden, anlamlandıran bir gözlemcidir.

Sanatçı Kadınlar Derneği ve Goya’nın Hayaletleri Sergisi

Goya’nın eserlerindekiler iki yüzyıl önce veya 4000 km ötede olabilir ama günümüzde ve yaşadığımız coğrafyada halen konuşulmakta olan şeyler düşüncesiyle 17 kadın sanatçı tarafından sergilerinin başlığını oluşturmuş.

Sanatçı Kadınlar Derneği’nden başkan dahil sanatçının bir araya gelerek ortaya çıkardıkları serginin adı Goya’nın Hayaletleri.

Serginin ismi, 2006 yılına ait bir filmden. Yönetmeni, Guguk Kuşu ve Amadeus filmleriyle ‘En iyi yönetmen akademi ödülü’ sahibi Miloš Forman.

Sergi, kadınların nasıl disiplinini çalıştığını yansıtıyor adeta! Enstalasyon ve tablolar olarak iki bölümden oluşan sergide herkesin iki bölümde de eseri var. Bitmedi! Bunlar sergide ortaklığı anlatmaya yeterli değil. Bir de ortak malzeme kullanılmış, Amerikan bezi.

Yasemin Coşkun

Dernek Başkanı.

Kendisiyle ARTNOVA’da görüşmüştük. Kısa ve uzun videoları için iki bağlantı vereyim:

https://www.youtube.com/watch?v=qQRe6Om_9Mk

https://www.youtube.com/shorts/BIcBeoONXX8

Bu kez hem derneği hem de sergiyi konuştuk.

Sergileri için bir tema bulduklarını, projelerle sanatseverlerin karşılarına çıktıklarını anlattı. Bu sene 4 proje üzerinde çalışmış ve eserler ortaya koymuşlar.

“Film, yalnızca tarihsel bir dönemle sınırlı kalmaz; evrensel bir anlatı sunar. Forman’ın kamerası, hangi ideolojinin kazandığından çok, hangi insani değerlerin yitirildiğini sorar. Bu yönüyle Goya’nın Hayaletleri, geçmişin hayaletlerini hatırlatmakla kalmaz; onları sanatın diliyle yeniden tartışmaya açar.

Sergimize adını veren bu film, tarihin bastırılmış seslerini görünür kılmakla kalmıyor; Goya’nın bakışını bugünün karanlığına taşıyor.”

Ortak malzeme kuralı var ya sergide, Amerikan bezi. Neden diye sordum.

“Ucuz” dedi ve ekledi,

“Ekonomik olmasının yanında dünyada olan biten her şeye karışanlara da bir gönderme diyebilirsiniz!”.

Ersoy, İnceayan ve Dalay da sergideki eserlerini anlattılar. Her birinin açıklamalarını Dr. Ali Boray Başcı ile kaydettik. Yukarıda verdiğim bağlantıdan ayrıca izleyebileceğiz görüntüleri aldığımız anlara ait fotoğraflar Şükran Aksoy Hanım’dan…

Şükran Ersoy

“Goya eserlerinde sık sık akıl ve özgürlükle baskı ve cehalet arasındaki çatışmayı işler. Gerçekçi, çarpıcı ve zaman zaman grotesk üslubuyla modern sanatın öncülerinden biri olarak kabul edilir. Goya'nın sanatı yalnızca estetik değil, aynı zamanda toplumsal bir vicdanın sesidir.”

Asuman İnceayan

“Bireylerin acılarını çelik teli örerek anlatmak istedim. Hapishane içindekilerin çektiği acılar derin izler bırakıyor, Aynı zamanda dışarda olan yakınları da bu acıları sıve sıkıntıları çekiyor.”

Nilgün Sipahioğlu Dalay

“Ünlü psikiyatr C. G. Jung, insan ruhunun üç bileşenden oluştuğuna inanıyordu; ego, kişisel bilinçaltı ve kollektif bilinçaltı. Ego; bilinçli zihnimizi temsil ediyor. Enstalasyonumda karar anında içimizdeki hayvansallık ve tanrısallık arasında denge kurmaya çalışan egoyu satranç masasında karşı karşıya kalmış iki şah olarak betimlemek istedim. Acaba hangi yönümüz “şah mat” diyecek?

Yağlıboya eserimde ise merkezine yerleştirdiğim Rodin’in kendi cehennemini sunduğu ‘Cehennemin Kapısı’ (birbiri içinde gibi görünen ama aslında ayrı duran figürlerin yarattığı düzenli düzensizliği) ile Daniel Hopfer’ın ‘Orniment with Acantus’ baskısını harmanladım. Eserimin karşısında durana hissettirmek istediğim kaos görüntüsü, şimdiki yaşamımızın düzenli düzensizliğine bir göndermedir.”

Yarınlarda

Sanatçı Kadınlar Derneği, bu yıl 4 projede, 4 sergiyle eserler ürettiler. Yani yılı dört dörtlük tamamladılar! Hızlarının kesilmeyeceğinden emin olarak, kendilerine başarılar diliyorum.

Unutmadan!

Üzerinde düşündükleri ve ayrı sürprizler içereceği konusunda ipuçları aldığım bir sonraki projelerini dört gözle beklediğimi de belirteyim.

Sanatçı Kadınlar Derneği kadınlarını izlemeye devam edin!

Kaynaklar

* Ressamlarla yapılan söyleşiler

* Sergi kataloğu

* Surname-i Humayun, Nurhan Atasoy

* Benim Adım Kırmızı, Orhan Pamuk

* ‘I Have No Idea What Goya’s Ghosts is About’, frockflicks.com/goyas-ghosts-2006/

* ‘Francisco De Goya y Lucientes Biography in Details’, franciscodegoya.net/biography.html