Sevgili okurlarım, bugün sizlerle yalnızca rakamlardan, tablolardan ya da soğuk istatistiklerden söz etmeyeceğim. Bugün bu satırları okurken kendinizden, evinizden, mutfağınızdan bir parça bulacağınızı düşündüğüm bir gerçeği paylaşmak istiyorum.

Türkiye’de açlık sınırı yaklaşık 30.000 TL’ye dayanmışken, 28.075 TL maaşla hayatını sürdürmeye çalışan milyonlarca insanın yaşadığı durum artık sadece ekonomik bir veri değil, derin bir hayat mücadelesidir.

Bu rakamlar kâğıt üzerinde basit görünebilir ama gerçekte kaynamayan tencereleri, pazarda yarım kilo eksik alınan sebzeleri, çocuklara “bir dahaki ay alırız” denilen istekleri anlatır. Açlık sınırı, bir ailenin yalnızca sağlıklı beslenebilmesi için gereken tutarı ifade ederken, bu sınırın altında kalan gelirler insanları her gün yeni bir fedakârlığa zorlamaktadır.

Sevgili okurlarım, son yıllarda art arda gelen zamlar dar gelirlinin omuzlarındaki yükü her geçen gün biraz daha ağırlaştırdı. Gıda, kira, ulaşım ve enerji fiyatları adeta yarışa girdi; maaşlar ise bu yarışta geride kaldı. Özellikle zam dönemlerini fırsat bilerek maliyet artışının çok üzerinde fiyat belirleyenlerin tutumu, toplumda derin bir adaletsizlik duygusu yaratmaktadır.

Etiketler değişirken vicdanların aynı hızla sessizleşmesi, yaşadığımız ekonomik sıkıntıyı yalnızca bir geçim meselesi olmaktan çıkarıp bir vicdan meselesine dönüştürüyor.

İnsanlar artık markete girdiğinde ne alacağını değil, neyden vazgeçeceğini düşünerek dolaşıyor.

Bugün pek çok evde kahvaltı sofraları sadeleşti, et ve süt ürünleri lüks hâline geldi, çocukların beslenme çantaları küçüldü. Alışveriş listeleri uzamıyor, tam tersine her ay biraz daha kısalıyor. Çünkü her ürün, insanın karşısına aynı soruyu çıkarıyor: “Buna gerçekten mecbur muyum?”

Resmî ve bağımsız araştırmalar, hane halkı gelirlerinin büyük bölümünün yalnızca gıda ve barınmaya harcandığını gösteriyor. Eğitim, sağlık, kültür ve sosyal yaşam ise çoğu zaman erteleniyor. Bu durum sadece bugünü değil, çocuklarımızın yarınlarını da doğrudan etkiliyor.

Sevgili okurlarım, bu tablo yalnızca bugünün çalışanlarını değil, yarının emeklilerini de yakından ilgilendiriyor. Bugün açlık sınırının altında yaşam mücadelesi veren insanlar, yarın emekli olduklarında nasıl geçineceklerini kara kara düşünüyor. “Emekli olunca ne olacak?” sorusu artık bir merak değil, ciddi bir endişeye dönüşmüş durumda.

Toplumun geniş bir kesimi borçla ayakta kalmaya çalışıyor. Kredi kartları temel ihtiyaçların anahtarı hâline gelmiş durumda. Kısa vadede nefes aldıran bu borçlanma, uzun vadede insanların omzuna daha ağır bir yük olarak geri dönüyor. Bu yük yalnızca cüzdanları değil, ruhları da yoruyor.

İnsanlar artık yalnızca geçim sıkıntısı değil, sürekli bir gelecek kaygısı yaşıyor. Sabah işe giderken akılda sadece iş değil, akşam sofraya ne konulacağı, ay sonunda hangi faturanın erteleneceği soruları var. Bu da toplumda sessiz ama derin bir yorgunluk yaratıyor. Sevgili okurlarım, bu yorgunluk sokakta, trafikte, iş yerlerinde hissediliyor. İnsanlar daha tahammülsüz, daha kırılgan ve daha içine kapanık hâle geliyor. Ekonomik baskı, sosyal bağları zayıflatıyor; umut ise her geçen gün biraz daha törpüleniyor. Oysa bu ülkenin çalışanı, emekçisi, üreticisi lüks değil; insanca bir yaşam istiyor.

Emeğinin karşılığını alabilmeyi, temel ihtiyaçlarını kaygı duymadan karşılayabilmeyi ve geleceğe umutla bakabilmeyi talep ediyor. Bu, abartılı bir beklenti değil, insan onurunun doğal bir gereğidir. Fırsatçılığın sıradanlaştığı bir ortamda güven duygusu zedeleniyor. İnsanlar sadece alım gücünü değil, adalet duygusunu da kaybettiklerini hissediyor. Oysa zor zamanlar, toplum olarak dayanışmayı en çok hissetmemiz gereken dönemlerdir.

Bu noktada sorumluluk hepimize düşüyor. Üreticiden satıcıya, karar vericilerden denetleyicilere kadar herkesin vicdanlı bir duruş sergilemesi gerekiyor. Çünkü açlık sınırının altında yaşamaya zorlanan her insan, toplumun ortak vicdanında açılan bir yaradır. Sevgili okurlarım, yeni bir yıla yaklaşırken umudu tamamen kaybetmemek gerektiğine inanıyorum. 2026 yılının emeklilerimiz ve asgari ücretlilerimiz için refahın, huzurun ve insan onuruna yakışır bir yaşamın yılı olmasını diliyorum.

Daha adil, daha dengeli ve daha vicdanlı bir düzen umuduyla; yeni yılın hepimize sağlık, bereket ve mutluluk getirmesini temenni ediyorum.2026 ‘da buluşabilmek dileklerimle…