Açıkça düşman hukuku uygulanan Ekrem Başkan altı aydır Silivri zindanında esir tutuluyor.
Dile kolay altı ay, bu süre 5 yıllığına seçilen bir başkanın görev süresinin onda biri...
Ekrem Başkan yargılanıp, suçsuz bulunursa:
Bir insanın yaşamından altı ay çalmanın cezası ne olacak?
Bu cezayı kim ödeyecek?
Bunun siyasi faturası kimlere kesilecek?
Bakın Ekrem Başkan kazaen başına bir iş gelmiş istisnai bir örnek de değil!
Bu noktada sadece son belediye operasyonları ile tutuklanan belediye başkanı ve bürokratlardan da bahsetmiyorum!
Bunların listesi zaten oldukça kalabalık ama bunların dışında Osman Kavala’dan Selahattin Demirtaş’a, Hatay’ın seçilmiş milletvekili Can Atalay’dan Tayfun Kahramana, duayen gazeteci Fatih Altay’dan Saraçhane direnişlerinde gözaltına alınan gençlere kadar bir çok kişi haksız hukuksuz bir şekilde ve hatta Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırı olarak zindanlarda tutuluyor.
Pekala, amaç ne, neden bu insanlar mapus damında esir tutuluyor?
Bu insanlara tek adam rejimine geçit vermedikleri, muktedirlere biat edip onlara boyun eğmedikleri için zulmediliyor, göz korkutulup boyun eğdirilmeye çalışılıyor.
Neticede girişilen bu siyasi operasyonlar ile muktedirler sandıkta kazanamadıklarını savcılıkta, mahkeme salonlarında kazanmaya çalışıyor.
Bakınız Türkiye bir Cumhuriyet!
Cumhuriyetler monarşilere benzemez!
Cumhuriyetlerde her bir vatandaş makamı mevkisi her ne olursa olsun hukuk önünde eşit vatandaştır ve Türkiye Cumhuriyetinde her vatandaş cezalandırılmadan önce bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanmak ve kendini savunmak hakkına sahiptir.
Dahası yargılanan bir vatandaş yargıcın vereceği hükmü beğenmezse bu hükme itiraz etme hakkına da sahiptir.
Herkes bilir çağdaş hukukun en temel ilkesi “suçluluğu kanıtlanıncaya kadar herkes masum kabul edilir.” İlkesidir.
Türkiye Cumhuriyetinin özgür ve eşit vatandaşları haklarında verilen bir mahkeme kararı ancak tüm yargılama aşamaları tamamlanıp, hüküm kesinleştikten sonra cezalandırılabilir. Tüm yargılama aşamaları tamamlanıp, hüküm kesinleşmeden kişilere peşin peşin ceza çektirmek kesinlikle kabul edilebilecek bir durum değildir.
Bu çerçevede halk dili ile “yatarı olmayan” suçlamalardan ötürü insanları tutuklamak ve zindana tıkmak peşin peşin cezalandırılma anlamına gelir ve kesinlikle kabul edilemez.
Tamam, iyi güzel bunlar doğru da siyasetin vesayetindeki bazı savcı ve yargıçlar cumhuriyetimizin ve hukukun bu temel ilkelerini tanımıyor, siyasi tavırlar takınıp siyasi kararlar alıyorsa ne yapmak lazım?
Yapılması gereken şey belli: Milli irade uyarınca seçilmiş kişiler olan Belediye Başkanları ve Belediye Meclis Üyelerine Milletvekilleri için geçerli olana benzer bir dokunulmazlık zırhı sağlanmalıdır.
Belediye başkanları için de bir dokunulmazlık tesis edilirse bir Belediye Başkanı ile ilgili herhangi bir yargılama yapabilmek ancak TBMM’den nitelikli çoğunluk ile dokunulmazlığının kaldırılması halinde mümkün olabilecektir.
Bu durumda iktidarlar muhalif belediyeleri canları istediği gibi tarumar etme gücünden mahrum kalır.
Yapılması gereken ikinci şey ise tüm demokrasilerde olduğu gibi Türkiye’de de kesin bir güçler ayrılığı sağlanmalı, yargı erki yürütme ve yasamanın vesayetinden kurtarılmalı tam bağımsız ve tarafsız bir hale getirilmelidir.
Unutmayın güç insanı kötü yapar mutlak güç mutlak kötü yapar ve kontrolsüz güç güç değildir, faydadan çok zarar üretir! Türkiye’de denge ve denetleme mekanizmaları derhal kurulmalı, yürütmenin gücü muhakkak dengelenmeli ve denetim altına alınmalıdır.