Kökeni CHP’li olmayan Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’yi 13 yıl yönetti. CHP’yi Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu’nda kalıcı bir heves vardı. Sağ kanattan, AKP’ye oy verenlerden oy alacaklarını sanıyorlardı. Hedeflerinde başka seçmen yok muydu?
“Bunun için de bu seçmenin, nabzını tutacaksın, onun inançlarına tercihlerine yöneleceksin, inanmasan da türban takacaksın, milliyetçilikse milliyetçilik, fetihçilik ise fetihçilik vb.” Sağ kanadın, iktidarın ve medyacı destekçilerinin yıllardır CHP’nin kafasına vurduğu “Milletin değerleri” hikâyesini benimseyeceksin.
Deniz Baykal’da böyle bir kanı oluşmuştu. CHP’yi barajın altında bıraktı. Sağ kanattan oy alma hevesini Deniz Baykal’ın kaset olayından sonra CHP’ye Genel Başkan olan Kemal Kılıçdaroğlu sağ kanattan oy alma hevesinden vazgeçmedi. Ulusun görünür değerlerini güncel olarak alt alta sıraladığınızda, karşınıza üçüncü sayfa haberleri çıkardı. Bu haberlerde Müslümanlık dinin değil, dinciliği esas alanların küçük çocuklarla ilişkiye geçmesi, 6 yaşındaki kızlarla evlenme fetvaları başta geliyordu. Atatürk ve Cumhuriyet kazanımlarına küfretmeler, sanatın içine tükürmeler, şanlı Osmanlı masalları ve palavraları, namus cinayetleri, çocuk kaçırmalar, kadın cinayetleri, kızları türbanlaştırma soysuzlukları yaşanıyordu.
Yoğun iş kazalarından her yıl yüzlerce işçilerin yaşamlarını yitirmesi, herkesi imam hatip okullarına sokmak, laik eğitimi dışlamak akıllarına gelmiyordu. Sürüp giderken sağ kanattan oy alma heveslerine atlamak CHP tabanın partiden kopmalarına neden oldu. Sorulması gereken soru AKP’nin uyguladığı sistem ulusun değerleri mi yoksa AKP’nin bu ülkeye dayattığı değerler mi? Önce bunun ayrımının yapılması gerekirdi. Bu ayrımları ne Deniz Baykal ne de Kemal Kılıçdaroğlu genel başkanlıkları sırasında yapmadılar. AKP ve medyasının, ipe sapa gelemez yazıları ve önerileri ile halkın oylarını AKP’nin yanına çekme uğraşısını çürütmek gerekirdi.
Bu yapılmadığı için CHP’yi yönetenler giderek sağ kanattan oy kapma yarışına girdiler ve birçok genel seçimi kaybettiler.
Oysa tüm sağ partilerin seçmenini arkasına toplamış, uygun ekonomik konjonktürde milyarlarca doların Türkiye’ye akmasıyla göz boyamış bir AKP iktidarı vardı. Öte yandan ise kendi seçmeni ile kavrulan, aslında giderek geleceğin aydınlık güçlerini arkasında toplamakta olan bir CHP olmalıydı. Bu sağlanamadı. CHP’nin üye sayısı 1 milyon 800 bini geçmedi. Türkiye’de toplam parti sayısı 222’ye çıkmışken, sol kanatta yer aldığını ileri süren 3-5 partiyi saymazsak diğer partiler tüm sağ cenahta yer alıyordu. Kemalizm’in rotasından çıkarılan CHP’nin yeniden bu rotaya sokulması gerekiyor.
Ama CHP’ye seçim kaybettirenler halen “CHP yeterince sağa açılmadı” savını ileri sürüyorlar. Bazı çokbilmiş ve iktidar aleyhtarı görünen yorumcular, CHP’yi sağa açılmaya teşvik etmekte, yeteri kadar sağa açılmadığı için AKP’den seçmenin kopmadığı zırvalığını öne sürmekteler. Aslında farkında olarak ya da olmayarak AKP iktidarının değirmenine su taşıyorlardı.
Eğer meseleye geniş ufuklu bakarlarsa… Sağa açıldığı, iktidarın “milletin değerleri” yaftası altındaki gerici politikalarını paylaştığı için, CHP’ye AKP’den oy gelmez. KP tabanından CHP’ye oy gelirse, yarının Türkiye’sini kuracak düşüncelerinden dolayı gelir, aydınlanmış olan kafalardan oy gelir. Tersine CHP, iktidar partisi AKP’nin kimi değerlerini savunması demek, iktidara oy veren kitleyi de AKP’ye mahkûm etmek demektir.
O zaman AKP’ye oy veren seçmenden; “Bak ne kadar doğru oy kullanıyor ve siyasi tercih yapıyormuşum!” gibi bir kanı oluşurdu. Kılıçdaroğlu, sağ seçmenden CHP’ye oy alabildim mi? Alamadı. O zaman ne diyeceksiniz? “Yaptık olmadı” mı diyeceksiniz? Politika, kişilerle bugünkü liderlerle kaim değildir. Uzun vadeli ve yeni yöntemler gerekiyor. Başka ne diyelim. Oy alma hevesleri kursaklarında kaldı.