Günümüzde en çok konuşulan konulara bir bakalım. Ne diyorlar? “Uluslararası hukuka aykırı”, “Uluslararası hukuk çiğnendi”, “Uluslararası hukuk...” devletleri yönetenler, hukukçular, yazarçizerler, uzmanların çok dillendirdikleri konuların başında bu kavramlar geliyor.

Gerçekten böyle bir konu kaldı mı?

Artık güçlülerin hukuku var. Yani silahın, bombanın, nükleer kapasitenin ve bunlara dayalı bir boyun eğdirme ve saldırganlık gösterme hukuku var. Siz bu hukuka “kabadayılık hukuku” da diyebilirsiniz.

Bu hukukun başını Türkiye’de AKP iktidarı çekiyor. Bu nedenle artık bırakalım şu “uluslararası hukuka dayanmayı” modelini…

Kabadayılık hukukunu iki çeşitte olduğunu işaretleyebilirsiniz. İlki yerel özellikte olanıdır. Kendi halkına, kendi yasalarına ve anayasasına karşı uygulanan kabadayılık hukukudur. Yerel hukuku çiğnemenin dünya açısından AKP iktidarı açısından çok da önemi yoktur.

Örneğin Türkiye’de AKP iktidarı bağlı olduğu uluslararası hukuku gerektiğinde çiğniyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) başka ülkelerin hak ve hukuku ile ilgili olsa, kıyamet kopar. İş Türkiye’de olunca hiç kıyamet kopmuyor.

AKP İktidarı anayasayı çiğneyebiliyor, yasaları istediği gibi kullanıyor.

AKP İktidara gelmeden, adalet sevilen sayılan, kucaklanan, sığınılan, uygulanması istenen, uygulanmadığında kıyamet kopartılan, hakkın hukukun adaletin mihenk taşıydı.

Ama AKP iktidara gelince, ayak bağı görülen, lanetlenen, çiğnenen, gasp edilen, keyfi uygulamalara konu olan dikene benzedi...

Öte yandan “uluslararası kabadayılığı” bakarsak işin başını ABD emperyalizmi çekiyor. Örneğin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD, üstelik atom bombasını gözünü kırpmadan kullanan “yüz binlerin katili” baş kabadayı oldu.

Bugün ise ABD kabadayılığını İran’ı bombalamakla gösterdi. Trump, hâlâ Gazze’de yoksul ve savunmasız halkı bombalayarak çoluk çocuk kadın ortalama 50 bin Filistinliyi öldüren katil Netanyahu hayranı olduğunu söyleyebiliyor.

Avrupa, bugünkü uluslararası güç olan ABD’nin yanında yer alıyor. Kendi başına, kendi için bir varlık olmak mı, olmamak ikilemi arasında sessizliğini koruyor.

AB bir durgunluk içinde yüzüyor. Alman şansölyesi, İran’ı kastederek İsrail’in kendileri için de pislikleri temizlediği düşüncesinde olduğunu hiç utanmadan söyleyebiliyor.

Yani Alman şansölyesi Filistinlileri ve İran’ı bir “pislik” olarak görüyor.

Yani geçmişte soykırımcı ülke olan Almanya, soykırımcı İsrail’in safında yer alıyor. Hitler’in de Çingene, komünist, muhalif ve Yahudiler için aynı şeyi, tıpkı bugünkü şansölye gibi düşünüyordu.

Trump kendi rolünü oynuyor ve belki de ABD’nin başlayan yeni evresinin açılımını yapıyor.

Bu gelişmeler işin püf noktasını gösteriyor. Güç dengesi yeryüzünde bozuldu. Birleşmiş Milletlerin hiçbir önemi kalmadı.