Temel bir güç çok hastalanmış, kendini çok kötü hissediyor öleceğini düşünüyormuş. Karısı Fadime’ye varıp “Ula Fadime...
Temel bir güç çok hastalanmış, kendini çok kötü hissediyor öleceğini düşünüyormuş. Karısı Fadime’ye varıp “Ula Fadime ben çok kötüyüm, öleceğum galiba” demiş. Fadime “yok ula turp gibisin, bir şeyciğin yok” demiş savuşturmuş, oğlu Dursun’a varmış derdini anlatmaya “Ula Tursun çok hastayım, öleceğim galiba beni tohtura götür” demiş. Dursun “Yoh babacuğum maşallah turp cibusun yok bir şeycuğun” diye başından savmış. Muhtar emmiye varmış “Muhtar abbas yolcu, tohtur cağır ben çoh hastayım, öleceğum galiba” demiş. Muhtar “Ula Temel domuz cibisun bir şeycuğun yok” diye başından atmış. Sonuç Temel’in korktuğu başına gelmiş ve ölmüş…
Vasiyeti üzerine mezar taşına:
“İyisun, iyisun dedunuz
Ha baç ne oldi” yazılmış…
Bugünlerde birçok AKP ileri geleni ya da iktidar yandaşı kalem ekonominin ne kadar da iyi olduğunu, hiçbir sorun yaşanmadığını ortada bir kriz mıriz olmadığını anlatıp büyütecek bir şey yok diyorlar ya aklıma Temel’in bu fıkrası düştü, sizinle de paylaşayım istedim.
Gerçi AKP Genel Başkanı pek bu taife ile aynı fikirde değil bir ekonomik kriz olduğunu biliyor olmalı ki konuşmalarında “bir ekonomik kurtuluş savaşı içindeyiz, dış güçler bize saldırıyor” deyip duruyor.
Anlaşılan kafalar pek bir karışık; eğer ortada bir kriz yoksa neden ekonomik kurtuluş savaşı veriyoruz?
Dış güçler saldırıp, bizi bir ekonomik kurtuluş savaşı vermek zorunda bırakıyorlarsa bu dış güçlerden borca döviz ummak, bu dış güçlere ihracat yapmaya çalışmak ne kadar mantıklı?
İşin doğrusu iktidarın beceriksiz ve kötü yönetimi ile hayali yöntem ve beklentileri ülkeyi çok ama çok ciddi bir ekonomik krize sokmuştur.
Her ne kadar iktidarın bir kanadı bu krizi inkâr etse de en azından Erdoğan krizin farkındadır. Fakat o da krizin nedenleri ile çözüm yol ve yöntemleri hakkında fevkalade yanlış düşüncelere sahiptir.
Daha da kötüsü krizi çözmek yerine algı operasyonlarına sarılarak, bu ekonomik krizin seçmende yaratacağı oy kaybını engellemeye çalışmakta, hamasi bir dil kullanarak bir saldırı altında, savaşta olduğumuz algısını yaratmaya çalışmaktadır.
Bir saldırı altında olduğumuz da savaşta olduğumuz da uydurmadır, krizin tek sebebi ülkenin çok kötü yönetilmesidir.
MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin başkanlık sistemi önerisi sonrasında ben meclisi ziyaret etmiş ve her partiden dostlara “bakın dünyada ilk defa demokrasiyi deneyimlemiş ve serbest piyasa ekonomisinin uygulandığı bir ülkede bir tek adam diktatörlüğüne yol açacak, bir tiran yaratacak böyle bir anayasa yapmaya kalkıyorsunuz. Böyle bir rejim tesis ederseniz bunun bedeli çok ağır olur, çok büyük bir güven bunalımı doğar, herkes sermayesini kaçırmaya kalkar, ekonomi çöker” demiştim. Dediklerim aynıyla vaki oldu, çünkü bu söylediklerim bir kehanet değil ekonomi ve siyaset biliminin gerçekleriydi.
Sonuç 1 Ocak 2018 tarihinde 1 dolar 3,76 Türk Lirasından işlem görüyordu. Başkanlık seçimi ile beraber parite 4,70 seviyesine çıktı. Sonra artış devam etti 2 Ocak 2019 tarihinde 5,33, 2 Ocak 2020 tarihinde 5,94 ve 2 Ocak 2021 tarihinde ise 7,36 seviyesi görüldü. Bu arada Merkez Bankasının 128 milyar dolarlık rezervi de kuru dizginleme bahanesi ile cayır cayır yakıldı ve rezervler – 50 milyar dolara kadar düştü tabiki. Bu gün itibariyle ise kur 12,40 civarı arada 13,50 zirvesini de gördü ve 15 potaya girdi.
Esas olarak iktidarın kura müdahale edecek gücü yok! Bunu itiraf edemedikleri içinde “biz yeni bir strateji benimsedik, kur ve enflasyon gittiği yere kadar gider, biz faizleri düşürüp cari açığı azaltacağız. Bu yöntemle ihracatımız artacak, ithalatımız azalacak. Kazanılacak döviz fazlasıyla da kurları kontrol edip enflasyonu düşüreceğiz diye maval okuyorlar.”
Şimdi bunları açık açık yazıyor, halka anlatıyor ve gerçekleri ifşa ediyorum diye beni mandacı ilan edeceklerdir. Buradan peşin peşin söyleyeyim; benim manda kaymağı, manda yoğurdu ve manda sucuğu sevmekten başka mandacılıkla bir ilgim bulunmamaktadır…