Marksist teoriye göre, kapitalist bir toplumda sömürülenler proleteryadır. Sömürenler ise tipik olarak burjuvazi sınıfıdır. Emek sömürüsü ise en geniş anlamıyla bir failin diğer bir failden haksız menfaat sağlaması olarak tanımlanan bir kavramdır. Sömürünün çok çeşitleri vardır. Bunlardan biri de din sömürüsüdür. Bu sömürüde “dinciler” gerçek dindar insanları sömürürler. Bu “din sömürücülerinden” biri de AKP’nin kurduğu “Cumhur İttifakı”nın yaman ortaklarından biri olan MHP’dir. Örnek mi istersiniz? Anlatalım; AKP’nin ittifak ortağı MHP’nin Arnavutköy ilçe başkanı Temel Bedir, bir seçim çalışmasında, “Biz Allah’ın resulu peygamber efendimizin yanındaki sahabeleriz. İki yolunuz var, ya Cumhur İttifakı’nın yol bellediği Allah’ın yolunda gideceksiniz ya da Ebu Cehil’in yolunda gideceksiniz” diyerek AKP’ye oy vermeyenleri kâfir ilan etmiştir.
Ama Temel Bedir’in bu sözleri hakkında hiçbir cumhuriyet savcısı kovuşturma başlatmamıştır.

AKP iktidarını destekleyen partilerin ve siyasetçilerin önemli bir kesimi dini siyasete alet etmekten geri kalmıyor, inancı kullanarak yurttaşlar arasında ayrıma neden olacak söylemlerde bulunmaktan çekinmiyor. Cumhur İttifakı’na oy vermeyenleri Hazreti Muhammed’e muhalefeti ve Müslümanlara karşıt olan davranışlarıyla tanınan Ebu Cehil’e benzetmek, halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu değil de nedir?  AKP kurulduğu günden bu yana kadınların “rahibe kıyafeti türbanı” başörtüsü diye topluma yutturdu. Hem genel hem de yerel seçimlerde “türban ticaretini” oya tahvil etti. Din üzerinden siyaset yapanlar, Türkiye’de hiç bitmeyecek mi? Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, 14 Mayıs 2023 tarihinden önce Konya’daki üye katılım Programında bakın ne diyor: “Sayın Kılıçdaroğlu bir teklif yaptı. Sayın Erdoğan bu yasa teklifine yaklaşımında bütün başörtülü kadınlarımızın izzet, onur sembolü olan başörtüyü gollük pas diye nitelendirdi, bir anayasa teklifi getirdi. Sayın Erdoğan şunu demeli: ‘Meclis, 400 milletvekilinin üstünde bir oyla başörtüsünü kabul ederse anayasa değişikliğini referanduma götürmeyeceğim.’ Çünkü referanduma götürürse, yüzde 10 bile, yüzde 20 bile Allah’ın emrine hayır oyu verirse, vebali Erdoğan’ın üstüne olur. İnsanları Allah’ın emrini reddeder pozisyona düşürmemen lazım Erdoğan.”

Yani “Millet İttifakının” içinde yer alan Davutoğlu, referanduma gidilmemesi için, açıkça muhalefetin AKP’nin anayasaya aykırı değişiklik teklifine evet demesi gerektiğini söylüyordu. Türban ve örtünme konusunda ilahiyatçılar arasında da farklı yorumlar yapılırken bunlar “Allah’ın emri” olarak nitelendiriliyor. Olur mu? Olmaz… Türban “izzet, onur sembolü” olarak gösterilince onu kullanmayan kadınların onursuz olarak algılanmasına yol açmaz mı? Acar… Yıllardır dini siyasete alet eden AKP’nin türban ile birlikte, çarşaf ve peçeye de kamuda serbestlik kazandırma sonucunu yaratacak anayasa değişikliği teklifine hayır oyu verenlerin, “Allah’ın emrine” karşı çıktıkları algısı yaratılmıştı. Siyaseti bu tehlikeli söylemlerden arındırmanın tek yolu vardır. Din sömürüsüne son vermektir.

Bu sömürüye son vermenin başı ve sonu dini konular üzerinden siyasi rant sağlamaya son verilmesidir. Yani laikliğin anayasada yazdığı şekilde uygulanmasıdır. Ama AKP ve MHP’nin omurgasını oluşturduğu “Cumhur İttifakı” işlerine gelmeyen hiçbir şeyi anayasaya aykırı bile olsa doğruyu söylemek işlerine gelmiyor. Bunun sayısal örnekleri bulunuyor. İnanç üzerinden siyaset olmaz. Olmamalıdır. Çünkü İnanç ya da inançsızlık her bireyin tamamen kendisinin karar vereceği bir konudur. Bu konunun günahı da sevabı da kişinin kendisine aittir. Din sömürüsünü siyasete alet edenlere “dur” demenin zamanı geldi ve geçiyor. Bu yolda bilim adamlarına önemli görevler düşüyor. Yoksa işin sonu felakettir.