Herhangi bir siyasi, sosyal, ekonomik ve mali örgüt kendisini “milliyetçi” örgüt olarak gösterse de bu ileri sürüş “Atatürk Milliyetçiliği” ile örtüşmüyorsa, bu milliyetçiliğin adı vardır. Ama şanı yoktur. Faşizmi savunanlarda kendilerine milliyetçi diyor. Bütün bu süreç, teokratizme dayanan tarikat ve cemaatlerin, bilime, teknolojiye, yaşamın gerçeklerine aykırı, hurafelere ve yalanlara dayalı, insanları köleleştiren ve sömüren egemenliğine son vermiş, bireyleri kulluktan özgür vatandaşlığa, eşit yurttaşlığa terfi ettirmiş “Atatürk Milliyetçiliği” ile bir ilgisi yoktur...

Bu süreç bağlamında Atatürk Milliyetçiliği:
a) Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halkı, öteki milletlerle eşit olan, Türk milleti olarak kabul eder...
b) Irkçı (etnikçi) değildir; Türk milletinin öteki milletlerden üstün olduğunu öne sürmez...
c) Bağımsızlıkçıdır, Antiemperyalisttir...
d) Cumhuriyetçidir; istibdada, diktatörlüğe karşıdır...
e) Laiktir; çağdaştır, demokratiktir; eşitlikçidir, özgürlükçüdür, Sosyal Devlet’ten yanadır...
f) Hukuk Devleti’nden yanadır... Ve bütün bu değerleri, akıl ve bilim yolu olan “Atatürkçülük” adı altında birleştirmiştir.


Emperyalistler, tarikatlar ve cemaatler, Atatürk’e, Laikliğe, Cumhuriyete karşıdırlar... Fetret devrini savunurlar. Ama başaramayacaklardır.
Türkiye Cumhuriyeti’nde, özellikle de Milli Savunma ve Milli Eğitim Bakanlıklarında, emperyalist uşaklarına, tarikat ve cemaat mensuplarına yer yoktur!
Ama işin garip tarafı AKP iktidarı döneminde Okullar ile tarikatlar kol kola ve kışlalar ile tarikatlar da iç içe getirildi. Bunun en somut örneğini Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in Meclis’te; bakanlığın bütçesini savunurken hırçınlaş sözlerinden ve yüz ifadesinde gördük. Tekin öfkeli ses tonu ile şöyle diyordu; “2.709 protokolümüz var. Bunların içinde sizin tarikat, cemaat dediğiniz bizim ise STK dediğimiz yapılarla toplasanız 10 tane protokolümüz var…”

Oysaki okulla, kışla ile tarikat ve cemaatler yan yana getirilmişti. Ordu da teğmen olmuş tarikatçı “Atatürk Rozetini” yakasına takmıyordu. Yakana “Atatürk Rozetini” tak diyen Atatürkçü teğmenler açığa alınıyordu. Beyler bu yaptıklarınızın hesabını toplum önünde bir bir vereceksiniz. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in protokol dediği; bakanlığın bütçesinden ve 100 yıllık cumhuriyet yönetimi birikiminden tarikatlara para, kaynak, destek, işbirliği ve güç birliği aktarmaya dayanıyor.
Bilen var bilmeyen var. Tekin’in “STK” dediğinin açılımı “Sivil Toplum Kuruluşu” demektir. STK bir bakanlığın, bir devlet kurumunun içine şu ya da bu yolla, kitabına ve şekil şartına uydurarak yerleştirilemez. Bu bir toplumsal kandırmadır.

Tarikat ve cemaatlere para aktarmak için bir yol haritasıdır. Yani devletin parasal kaynaklarını devletin içerinden soymaktır. Tarikattan ve cemaatten sivil Toplum Kuruluşu olmaz, olamaz. Sivil Toplum Kuruluşu, devletten para ve pul alamaz. Sivil toplum kuruluşu dediğimiz binler dernek, sendika, öteki kuruluşlar. Bu kuruluşlara devletin kasasında kaç kuruş para aktarılıyor. Tarikatlar, onların şeyhleri, müritleri, hocaları halkın vergilerinden toplanarak yapılan bakanlık bütçelerinden gelir transfer ediyorlar. Ama o kadar rahatlar ki Gazi Meclis’te bu yolsuzluklarını AKP’nin Milli Eğitim Bakanı savunuyor. Şu uyarıları yaparak yazımızı bitirelim..

Din istismarı etmeyin!
Devleti soymayın!
Rant yaratmayın!
Din kisvesi altında yurttaşları aldatmayın!
Olur mu?