Rıfat Mertoğlu ile önce sosyal medyada, daha sonra ise Ankara’daki bir etkinlikte yüz yüze tanıştım. “Sabahın Eşiğidir Gözlerin” isimli şiir kitabındaki şiirlerinde; toplumsal kaygıların, yoksullukların, aşkın ve sevginin öne çıktığını, bir de Güneydoğuya has bir seslenişin, özel bir sesin şiirlerine yansıdığını gördüm.
Rıfat Mertoğlu ile önce sosyal medyada, daha sonra ise Ankara’daki bir etkinlikte yüz yüze tanıştım. “Sabahın Eşiğidir Gözlerin” isimli şiir kitabındaki şiirlerinde; toplumsal kaygıların, yoksullukların, aşkın ve sevginin öne çıktığını, bir de Güneydoğuya has bir seslenişin, özel bir sesin şiirlerine yansıdığını gördüm.
“Hançerlenmiş Kentler” Şiirinde, “…/gün ortasında bir gazeteci/sessizce ensesinden vuruluyordu/sokaklar çığlıkla yankılanıyordu/ağlamalar kan kokuyordu/analar saçlarını yoluyordu/aşkın en güzel yerinde kesiliyordu şarkılar/ezgiler yarım kalıyordu/fotoğraflar soluyordu her geçen gün duvarlarda/ve mezarların sınırları genişliyordu/…” Kitabın son sayfalarına koyduğu, kendi deyimiyle “romantik öyküler” kısmı da okuyucunun hafızasında şiir tadında iz bırakıyor.
DEDEMİN AYAKKABILARI/roman; ( Fermane Fıle: Tehcir Kanunu ve ya resmi adıyla Sevk ve İskân Kanunu, 27 Mayıs 1915’te Osmanlı Hükümeti Tarafından 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu ile karşı karşıya gelebilecek iç unsurların savaş bölgesinden uzak yerlere devlet eliyle gönderilmesi için çıkarılan göç kanunu) nedeniyle köylerinden, topraklarından göç etmek zorunda kalan insanların yaşadığı yıkımları, acıları, ayrılıkları ve bu nedenlere bağlı olarak ayrı ayrı iki erkek ile iki kadın sevgililerin trajik hikâyelerinin de içinde olduğu pek çok konular. Her okuyucunun kendi yorumu ile karar vereceği sürpriz sonla biten köylerin, köylülerin hikayeleri… Fırat Nehrinin, Fırat vadisinin, Nar ağaçlarının, Eşkıyaların ve Dengbêjlerin özelinde; yoksulluğun ve varsıllığın, aile içi ve toplumsal şiddetin, korkunun ve cesaretin, doğa gücünün, toplumsal gücün ve adaletsizliklerin karşısında; İnançların sorgulandığı müthiş bir roman. Son olarak şunu da belirtmek isterim. DEDEMİN AYAKKABILARI’nı okurken; özellikle, eşkıya ve doğa betimlemelerinde zaman zaman Yaşar Kemal’in İnce Memed romanını okuyorum hissini yaşadım. DEDEMİN AYAKKABILARI romanında; konular, kişiler, olaylar öylesine emek ve bilinçle kurgulanmış ve bir potada eritilmiş ki okurken bir sonraki bölümü ve gelişen olayları merak ediyor kitabı elinizden bırakamıyorsunuz.
Alıntılar: “Yaşarken ölüm korkusunun kalbine girmesine asla izin verme,” dedi babama, “Cesaretli, yiğit bir duruş insana yakışandır, unutma inancının karşısında kader bir hiçtir. … “Ellerinde silah var diye kendilerini ilah sanıyorlar oğlum, ne isteyecekler, kibirlerinden yapıyorlar bunu, büyüklüklerini göstermek için. Sen asla kibirlenme, kibir insanı aptala çevirir, gönlünü, ruhunu sevgiden arındırır. … Aslında kutsal doğuştan, yani yılbaşından önceki bir hafta oruç ve perhiz günleriydi bizim için. Yemeklere et konmazdı, onun yerine soğanlı yemekler yapılırdı.”
Miro ile Zarê’nin, Eşkıya Cım’ın ve Usik ile Satê’nin müthiş sonu…
TİLLE’NİN GELİNİ romanını da çok beğenerek okudum. Öncelikle, Rıfat Mertoğlu’na teşekkürle başlamak istiyorum, böyle bir eseri ortaya çıkardığı için. Hudut boylarında yaşayan yoksul insanların; işleyecek toprakları, çalışacak fabrikaları ve işyerleri olmadığından, bir lokma ekmek için, çoluk çocuklarının rızkı için yapacak bir tek şey kalıyor, kaçakçılık… Kaçakçı ile güvenlik kuvvetleri karşı karşıya kalınca da herkes “vicdanının ekmeğini yiyor” ya ölüyor ya öldürüyor ya da romanda konu edildiği gibi, istisnai bir durum olsa da birbirini görmezden geliyor.
Romanın üzerine kurulduğu ana tema, Yoksulluk, cehalet ve olmayan adalet…
Aro, sınır boyundaki bir çatışmada karşı karşıya kaldığı ve silahı ateş almayan kaçakçı Sefa’yı affeder, görmezden gelir. Sefa daha sonra Aro’nun kışlada ziyaretine gider. Ziyareti sırasında evine yemeğe davet eder. Yemeğe geldiğinde analığı, kardeşleri ve babası ile yaşayan on üç yaşlarındaki Sare’ye bir bakışta âşık olan Aro, Sera’yı babasından ister. Canını bağışlanmasına karşılık, Aro’ya hayır diyemeyen Sefa, kızının böyle bir şeye karşı çıkacağını bildiğinden, seni teyzene götürecek diye kızını ikna eder ve terhis olup memleketine gidecek Aro’ya teslim eder. Sefa’nın canını bağışlayan askere Sera’nın verilmesiyle başlayan roman, çok ciddi araştırmalar ve birikim sonucu ders niteliğinde konu örgüleriyle, okuyanı adeta büyülüyor.
Rıfat Mertoğlu, Tille’nin Gelini romanında yer verdiği; toplumsal geri kalmışlık. Kadının yok sayılışını, Şeyhlerin ve aile içi erkek hiyerarşisinin tartışmasız üstünlüğünü, yoksulluğun kol gezdiği yaşam koşullarını gözler önüne sererek Feodalizmi teoriden çıkarıp ete kemiğe büründürüyor. Betimlemeleri, metaforları ve imgeleri Mertoğlu’nun tüm yazılarında görmek mümkün. Bu da yazılarına şiirsel bir tat veriyor, okuyucuyu konuların içinde çekiyor ve zevkle okumasını sağlıyor.
Rıfat Mertoğlu’nun romanın hazırlık çalışmasında o kadar çok emek harcamış ki, bölgenin tüm coğrafi, ekonomi ve sosyolojik yapısını irdeleyerek deyim yerindeyse hallaç pamuğu gibi attırmış ve romanın tamamına serpiştirerek okuyucuya hem bölgeyi tanıtmış hem de bölgede yaşananları anlatmış.
Zikir çekmek, Şeyhlik, Muskacılık, Cin çıkarma, Anlatıcılık, Beşik kertmesi, Eşkıyalık, Kaçakçılık. Kutsiyet yüklenen Kayalar, Mağaralar, Tepeler, Ağaçlar, Türbeler…
Fırat nehrinin coşkusunu yani soluğunu kesen baraj ve barajın yapılmasıyla bölgedeki tarihi varlıkların, doğadaki tüm canlıların, köylerin ve anıların su altında kalması ve insana dair ilişkiler ve çelişkiler…
Rıfat Mertoğlu; 1970 yılında Siverek’te doğdu. İlk ve orta öğrenimini Tarsus’ta tamamladı. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Kısa bir süre gazetecilik yaptı, öğretmenlik ve eğitim yöneticiliği görevlerinde bulundu. 2000 yılından bu yana Güneydoğu’daki kadın intiharlarını inceliyor. BM (Birleşmiş Milletler)’in Kadın ve Kız Çocukların İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi projesinde görev aldı. Çeşitli edebiyat dergilerinde şiirleri ve makaleleri yayımlandı.
Yayınlanmış Kitaplara; Köy-Kamu Müfettiş Üçgeninde Öğretmen (Araştırma 2002), Taşın ve Aşkın Ezgisi (İlya Yayınları, roman, 2004), Sabahın Eşiğidir Gözlerim (Şiir, 2005), Ağıtsız Kadınlar (İlya Yayınları, roman, 2007), Telle’nin Gelini (İlya Yayınları, roman, 2009), Kayıp Aşklar Mevsimi (Kanguru Yayınları, roman, 2016) Dedemin Ayakkabıları (Öteki Yayıneci, roman, 2019)