17 Aralık 2013 tarihi belinin kırıldığı tarihti.

O şimdi kırıkçı çıkıkçı arıyor.

Uçağa biniyor.

Dünya turuna çıkıyor.

29 Ocak 2014 günü Tarhan’a uçtu.

Gitmeden önce imam kökenli Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a öteki bakanlar kurulu üyelerine talimatlar veriyordu.

Bozdağ Adalet Bakanı olduğunu unutuyordu.

“Şu 17 Aralık operasyonunu başlatan savcıları görevlerinden alın!” diyordu.

Kendisine sorsanız; “Ben almadım, HSYK aldı!” deyip işin içinde çıkacaktı… 

17 Aralık’taki rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasını yürüten savcılar Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç görevden alındılar.

RTE iktidarı İstanbul’u başkent sanıyordu.

Oysa İstanbul yerli ve yabancı sermayenin dukalığı olmuştu.

Bu dukalığın yeni Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu “ayakkabı kutularını ortaya çıkaran iki savcıyı” görevlerinden alındıklarını yazıyla bile bildirmiyordu.

Ya neyle bildiriyordu?

E-posta atarak bildiriyordu. 

Hem de RTE’nin İran’a hareket ettiği 29 Ocak 2014 günü bildiriyordu.

Salihoğlu, böylece “paralel devlete” de mesaj vermiş olmuyor muydu?

Oysa rüşveti, yolsuzluğu, vurgunu ortaya çıkaran hukuk adamı savcılara, burjuva demokratik sistemini savunan ülkelerde ödül veriliyordu.

RTE iktidarından ne yapılıyor?

O savcılar pasif görevlere getiriliyordu…

Amiyane deyimi ile “kızağa” çekiliyordu.

Mehmet Yüzgeç İstanbul 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’ne, Celal Kara ise İstanbul 45. Asliye Ceza Mahkemesi’ne duruşma savcısı yapılıyordu. 

Savcılık kaynakları, 17 Aralık soruşturmasının ikinci dalgasıyla ilgili iki ünlü işadamına tebligat gönderildiğini ve sanık sıfatıyla ifadeye çağırıldığı belirterek, “Savcılar operasyonun ikinci dalgasına başlamışlardı. İki ünlü isme tebligatların ulaşmasının hemen ardından görevden alındılar” iddiasında bulunmuştu. 

Bu savcıların yürüttükleri büyük yolsuzluk soruşturmasının üstü örtülmek isteniyordu.

Neden mi?

Bir deyim vardır: “Nehrin ortasında at değiştirilmez…” diye…

Nehrin ortasında boğularak cezalarını çekmeleri gerekenlerden birinin kim olduğunu kamuoyu biliyordu.

Ama 17 Aralık’taki rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasını yürüten savcılar Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç’in dosyadan el çektirilmeleri üzerine, odalarında bulunan dosyalar alındığına göre bu işin akıbeti de dini bütün Müslümanları Almanya’dan başlayarak Türkiye’de de “nitelikli dolandırıcılıktan” adi hırsızlığa çevrilen Deniz Feneri soruşturmasına döndürecekleri kesin gibi gözüküyordu.

“Bunu nereden çıkarıyorsunuz?” demeyin…

Görünen köy Kılavuz istemez.

Dosyaların teslim edildiği yeni savcılar diyor ki: “Biz iddianameyi yeniden yazacağız!”… Bu savcılar “Merkezdeki adamı” rahatlattılar.

Adam ne kadar rahat?

Bu işin ucu oğluna dayansa da üzerinin örtüleceğini bal gibi biliyordu. 

Deniz Feneri, “söndü mü, yandı mı?” bilen var mı?

Ahmet Davutoğlu ne demişti: “Birkaç yıl sonra bu da unutulur!” unutuldu. &&&