İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Türkiye Ekonomi Kurumu ev sahipliğinde gerçekleştirilen Türkiye Ekonomi Kurumu Bahar Konferansı 2025 geçtiğimiz günlerde gerçekleştirildi. Buraya gazeteci meslektaşımız Barış Sedef’in affına sığınarak haberinden bir alıntı yapmak istiyorum.
Konu çok önemli konuyu gündeme getiren Chicago Üniversitesi Ekonomi Bölümü Profesörü Ufuk Akçiğit. Prof. Akçiğit, “Orta Gelir Tuzağı” başlıklı bir sunum yaparak, ülkemizin son ekonomik durumu diğer ülkelerle kıyaslayarak, 2000’li yılların başında orta gelirli ülkelerin gelirinde ciddi bir iyileşme olduğuna vurgulamış.
Prof. Akçiğit, “Büyümede Çin’i çıkardığımızda ABD ile diğer ülkelerin ortalaması arasında makas daha fazla açılıyor” diyerek, orta gelirli ülkelerin ABD’ye nazaran geride olduğuna işaret etmiş. Akçiğit, “Sermaye oranı açısından fark çok yüksek değil. Asıl fark, verimlilikte ortaya çıkıyor. Harcamaları nereye yaptığınız verimlilik ve orta gelir durumunuzdaki yerini belirliyor” şeklinde konuşarak, her firmanın verimli olabilme şansının olmadığına dikkat çekmiş.
Gelelim konuşmanın bizimle ilgili bölyümüne.
Prof. Akçiğit, Orta gelir konusunda Türkiye- ABD kıyaslamasında 2000’lerin başında aradaki makasın azaldığı ve bir büyüme hikayesi yazıldığına vurgu yaparak, 2013’te göstergelerde ciddi bir bozulmanın meydana geldiğini ve Türkiye’nin orta gelir gurubu varlığının 1980’lerdeki seviyeye indiğine dikkat çekmiş. Ülkemizde verimlilik meselesinin çözülemediğine vurgu yapan Akçiğit, bu nedenle sağlık büyümenin kaydedilemediğini belirterek, sermaye ve altyapı bazlı yatırımlardan verimlilik odaklı yatırımlara ağırlık verilmesi gerektiğine işaret etmiş. Akçiğit, “Genç girişimcilerin fikirler üreterek, iyilerin yükseldiği bir ortama oluşturmamız gerekiyor. Hem politikacıların hem de firmaların dinamik olması gerekiyor” değerlendirmesinde bulunmuş.
Polonya ve Güney Kore gibi ülkelerin verimlilik konusunda attıkları adımların önemli olduğuna işaret eden Prof. Akçiğit, “Sağlıklı bir büyüme için ülkelerin gayri safi milli hasılalarında eğitimin payı ilk sırada yer almalı. Sonrasında teknoloji ve inovasyon firmaları ve stratup’lar desteklenmeli. Sürdürülebilir bir kalkınma modelinin resmini bu şekilde çizebiliriz. Genç girişimcilerin fikirler üreterek, iyilerin yükseldiği bir ortama oluşturmamız gerekiyor. Hem politikacıların hem de firmaların dinamik olması gerekiyor” şeklinde konuşmuş.
Burada hemen dikkatinizi çekmek istiyorum. Hoca diyor ki, kalkınmak istiyorsak en büyük payı eğitime ayırmalıyız. Daha sonra teknoloji ve inovasyon firmaları desteklenmeli. Bu sözlere katılmamak mümkün mü?
Peki biz eğitimde hangi noktadayız. Bütün dünya yapay zekayı, bilgisayar teknolojilerini konuşurken biz neleri tartışıyoruz. Vakıfların ve tarikatların eline terk edilmiş bir eğitimden ne kadar başarı bekleyebiliriz ? Yüzbinlerce öğretmenimiz atama beklerken hepi topu on bin öğretmenimiz için kadro açıldı. 76 farklı branşta yapılan atamalarda en fazla atama yapılan ilk 5 branş sırasıyla 4 bin 378 kontenjanla sınıf öğretmenliği, 3 bin 87 kontenjanla özel eğitim öğretmenliği, bin 802 kontenjanla din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği, bin 321 kontenjanla okul öncesi öğretmenliği ve 757 kontenjanla İngilizce öğretmenliği oldu.
Pozitif bilimlere ayrılan kontenjan rakamları ise sıralamaya bile giremedi. Oysa, atama bekleyen matematik, fizik, kimya, biyoloji, sosyoloji, felsefe, coğrafya gibi branşlarda binlerce öğretmenimiz yine hüsrana uğradılar.
Özetle;
Ülkemizin çağdaş gelişmiş ülkeler düzeyine ulaşabilmesi için eğitime kayıtsız-şartsız büyük önem vermek zorundayız. Tarikatları ve vakıfların eline teslim edilen bir sistemle gelebileceğiz nokta ancak bu kadar oluyor. İş sadece, ilk, orta ve lise eğitimiyle de bitmiyor. Apartman üniversitelerinden mezun olan binlerce gencimiz, yetersiz eğitimin acısını çekiyorlar.
Sürdürülebilir bir kalkınma için başta siyasi partilerimiz ve eğitimcilerimiz el birliği ile dinamik politikalar geliştirmeli ve ülkemiz çocuklarına ve gençlerine umut ışığı olmalıdırlar. Hocanın dediği gibi eller aya giderken biz 1980’li yıllara doğru hızlı bir gerileme ile dünyayı yakalayamayız. Önümüzde birçok gelişmişlik sembolü ülke varken daha neyi bekliyoruz gerçekten anlayamıyorum.