Dünyamızda hâlihazırda üç büyük savaş sürüyor; bunlardan birincisi ve belki de en yaşamsal olanı Covid-19 pandemisine karşı yürütülen küresel ölçekteki savaş.
Dünyamızda hâlihazırda üç büyük savaş sürüyor; bunlardan birincisi ve belki de en yaşamsal olanı Covid-19 pandemisine karşı yürütülen küresel ölçekteki savaş.
İkinci savaş ise her ne kadar yerel olsa da etkileri şimdiden tüm yerküreyi kaplayan Ukrayna Rusya savaşı. Üçüncüsü ise Amerika Birleşik Devletleri ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında ortaya çıkan ama bu aralar çok dillendirilmeyen ticaret savaşları.
Peşin peşin söyleyeyim Amerika Birleşik devletleri doğal olarak ekonomik gücünün azalmasını ve Çin’in ardında ikinci sıraya düşmeyi öyle kolay kolay kabullenmeyecektir. Dünya ekonomi ve siyasi tarihine baktığımızda bu tip büyük güç kaymalarının hemen hemen daima büyük savaşlara yol açtığını, gücün ancak çok büyük savaşlar sonrasında el değiştirdiğini görmekteyiz. Bu yüzden de Amerika’nın “aferin size çok çalıştınız beni geçtiniz” diyerek birincilik sırasını ve ekonomik hegemonyasını Çin’e teslim edeceğini beklemek çok büyük bir saflık olacaktır. Emin olun bu risk arttıkça işler daha da çirkinleşecek ve bahse konu güç değişimi bir büyük savaş yaşanmadan asla gerçekleşmeyecektir.
Bu savaşın yaşanabilmesi için Çinli yetkililerin savaşı kazanabileceklerine yüzde yüz emin olması gerekir. Çin’in geleneksel politikası ise riski minimize etmek üzerine kuruludur. Bu yüzden sağduyusuna güvenebileceğimiz taraf Çin olmalıdır, Çin dünyanın en büyük ekonomisi olma hedefini kısa vadede gerçekleştirmeye çalışıp, savaş riskini üstlenmektense süreci zamana yayıp Amerika’nın en zayıf anını kollamaya çalışacaktır.
Amerika üstün savaş teknolojisi sayesinde her daim politikalarını dayatabilecek bir güce sahiptir. Önümüzdeki dönemde bu gücünü daha da takviye edecek yeni askeri teknolojiler geliştirmesi beklenmelidir.
Amerika savaş seçeneğini her zaman masada tutsa dahi öncelikli olarak yumuşak gücünü kullanıp var olan ekonomik hegemonyasını koruyabilmek için alternatif yollar deneyecektir.
Amerika’nın elindeki en önemli seçenek ise başka ülkelerde olmayan yeni ve ileri teknolojiler geliştirerek, yarışı teknoloji ve teknoloji destekli ekonomi cephesinde kazanmak olacaktır.
Bu teknoloji yarışına Avrupa ülkeleri, Rusya ve Hindistan gibi ülkelerin de katılması ile önümüzdeki on beş yirmi yıllık süreçte müthiş bir teknolojik gelişme patlaması yaşanması çok büyük bir olasılıktır.
Gelişen teknoloji sayesinde yaşamımıza birçok yenilik katılacak ve ekonomik büyüme işte bu yeni keşifler sayesinde olacaktır. Eğer bu olasılık gerçekleşirse şu anda içinde bulunduğumuz ekonomik, tıbbi ve askeri kriz mümkün olan en barışçıl ve sağlıklı yolla çözüme kavuşmuş olur. Üstelik sadece kriz çözülmekle kalmaz, insanlar küresel ölçekte yeni bir refah artış dalgası da yaşarlar.
Önümüzdeki yıllarda teknolojik gelişmeler elbette sadece askeri alanda yaşanmayacaktır. Öncelikle enerji üretim ve kullanım biçimi baştan sona değişecektir. Özellikle kömür, doğal gaz ve petrol gibi fosil yakıt kullanımı artık kısa vadede ortadan kalkacak yenilenebilir ve temiz enerji kaynakları ile enerji üretimi çok büyük bir hızla gelişecektir.
Bu değişim aslında fosil yakıt kaynakları açısından oldukça fakir bir ülke olan Türkiye’nin de çok işine gelen bir gelişme olacaktır. Türkiye fosil yakıt kaynakları açısından ne kadar fakirse, başta güneş, rüzgâr, jeotermal ve akarsular olmak üzere yenilenebilir ve temiz enerji kaynakları açısından da o kadar zengindir. Bu yeni enerji üretim ve kullanım yöntemi Türkiye için enerjide dışa bağımlılık sorununu çözebilecek çok önemli bir teknolojik gelişme olacaktır.
Pandemi sağlık sistemi ve tıp biliminin önemini gözler önüne bir kere daha serdi. İkinci büyük teknolojik gelişme tıp alanında olacaktır. İnsan yaşamını korumaya ve uzatmaya, insanın yaşadığı süreyi daha konforlu geçirmesine olanak tanıyacak bir sürü gelişme çok yakın bir tarihte yaşanacaktır.
Bir diğer büyük teknolojik değişim havacılık ve uzay teknolojilerinde görülecektir. Çağımızda uzaya hâkim olmadan dünyada etkin bir devlet ve büyük bir ekonomik güç olmak mümkün değildir. Bu yüzden de tüm büyük ülkeler 50 ve 60’larda görüldüğüne benzer büyük bir yarışa girecekler uzayda hâkimiyet kurmaya çalışacaklardır.
Netice itibariyle önümüzdeki yıllarda hayranlık ile seyredeceğimiz bir sürü yeni teknoloji göreceğiz ve ekonomik yarışı da bu teknolojik yarışı kazanan ülkeler kazanacaktır.