Dilimizde “cehalet” kelimesi “cehl” sözcüğünden türetilmiştir. Kökeni Arapçadır. Cehl, bir konu hakkında bilgi sahibi olmamak anlamına gelirken, “cehalet” kelimesi de bilmemek haberdar olmamak demektir. Bir ahlak terimi olarak “cehalet” insanda bilgisizlik, kibir, bozgunculuk, serkeşlik gibi ahlaksızlıkları da ortaya çıkarıyor.

Peki, Türkiye’deki şu anda ana okullarından üniversitelere kadar uygulanan ulusal eğitime ne demeliyiz? Ulusal eğitme yaşamlarını vermiş olanlara sorduğumuzda onlar şu ifadeyi kullanıyorlar: “Milli cehalet eğitimi”… AKP iktidar işi bilmediği, eğitimden anlamadığı, politikayı bilmediği için değil, işi bildiği, eğitimden çok iyi anladığı, politikayı da çok çok iyi bildiği için, Milli Eğitimi, tarikatların dernek ve vakıflarına ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın personeline havale etmiş durumdadır.


Bu durumda AKP ne yapmak istiyor? Düşünen, sorgulayan, araştıran, gerçeğe, iyiye, doğruya, güzele ulaşmaya çalışan, hem özgür hem de özgürlükçü olan, kendi alanında dünya ile rekabet edebilecek bir gençlik yerine kendinin her dediğine inan ve kendine bağlı bir gençlik yetiştirmek istiyor. Bu bir “cehalet” programıdır. Böyle bir programın geleceğimiz olan gençleri ne hale getirir?

Düşünmeyen soru sormayan, araştırmayan, ezberci, dogmatik, bilime, bilimsel gerçeklere kapalı, sabit fikirli, çağdaş dünyadan kopuk, özgür olmayan, hem bağımlı olan hem de bağımlıktan yana olan “evet efendimci” bir gençlik yetiştirmek demektir. Yani diplomalı “cahil” bir gençlik demektir. Bunun için de din ve mezhep gibi, ırk ve milliyet gibi mukaddes kavramları ve ideolojileri, kendi siyasal algısına uygun olarak yozlaştırmaktır... Bu nedenle daha dört yaşından başlayarak çocuklarımızın beyinlerini yıkanıyor. Böylece, kendine destek verecek bir seçmen kitlesi yaratılıyor. Yani bir yandan Ortadoğu’dan İslam ülkelerinden milyonlarca nüfus ithal ederken, Türkiye’deki yurttaşları cahilleştiriyor.

Bu kadar cehalet ancak eğitimle yani tahsille sağlanıyor. Orhan Karaveli’nin yazdığı “Sakallı Celal, Bir ‘Bilinmeyen Ünlü’nün Yaşam Öyküsü” adlı kitapta küçük bir alıntı yaparak “cehalet” başlıklı yazımızı tamamlamak istiyorum. II. Abdülhamit’in Bahriye Nazırı Amiral Hüseyin Hüsnü Paşa’nın oğludur. İstanbul Galatasaray Lisesi’nde Tevfik Fikret’in öğrencisidir. Fikret’in “Hak belleğin bir yolda yalnız gideceksin” dizesinde ifade edilen ilkeye uygun biçimde, bağımsız, isyankâr ve yalnız bir hayat sürmüştür. Üsküp’te Fransızca öğretmenliği yapmıştır.
O tarihte Rasih Nuri İleri, bir protesto için valilik binasının önünü süpüren ve bu nedenle çöpçü sandığı Sakallı Celal’in elini, hocası Profesör Kerim Erim’in öptüğünü görünce şaşırdığını yazıyor.

Sakallı Celal yazılı bir eser bırakmamıştır ama yakın arkadaşları onun adını bir efsane haline getirmişlerdir.  Haldun Taner, Ali Sami Yen, Yusuf Ziya Ortaç, Ahmet Haşim, Nâzım Hikmet, Ordinaryüs Profesör Ali Yar bu arkadaşları arasındadır. Yani bu iktidar, bu “cahillik eğitimi” ve bu “nüfus ithalatıyla”, ülkeyi Ortaçağ’a geri götürmeyi hedeflemektedir. Kısa adı PISA olan “cehalet” eğitimini Milli Eğitim Bakanlığı şöyle tanımlıyor. “Açılımı ‘Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Program’ı olan PISA, (Programme for International Student Assessment) Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından üçer yıllık dönemler halinde, 15 yaş grubundaki öğrencilerin kazanmış oldukları bilgi ve becerileri değerlendiren bir araştırmadır...”


İşte bu araştırmaya göre Türkiye’deki öğrencilerin zaten OECD ortalamasının altında olan okuryazarlık, yani okuduğunu anlama ve anlatma yetenekleri, üç yılda, 10 puan daha gerilemiştir. AKP iktidarının gençlerimizi kültürsüzleştirmeye dayalı olan ve tarikatların vakıf ve derneklerine ipotek edilen eğitim politikası budur. Ülkemiz Suriyeli, Afganlı, Pakistanlı sayıları on beş milyonu aşan göçmenlerle dolduruldu. Ülkemizin demografik yapısı değiştiriliyor. Partili cumhurbaşkanı göçmenlere bu nedenle sahip çıkıyor. Onları göndermeyeceğiz diyor. Cehaletin araladığı kapının sonucu da budur. Bizden söylemesi…