2025 yılından beklemeyin.” 

31 Aralık 2024 tarihli yazımın başlığı böyle idi. Aslında bu yaklaşımım ilk değil. Türkiye Gençlik Birliği Derneği ile Türkiye Gençlik Federasyonu Genel Başkanlığı ve yakın geçmişte de Şiddetsiz Toplum Derneği Başkanlığı gibi gönüllü çalışmalarımda, Sonsöz Gazetesi ile Sonsöz Haber Sitesindeki yazılarımda anlam olarak şöyle demek istemiştim.

“İyilikleri, güzellikleri, sevgiyi, dostluğu, barışı, insana, hayvana ve doğaya yönelik insan şiddetinin bitmesini yeni diye karşıladığımız yıllardan değil, kendimizden beklemeliyiz.”

Herkesin, bildiği, yaşadığı yıllar içinde gördüğü bu gerçeğe karşın, yine de çok sayıda insan, 2025 yılının mutluluk, sağlık,  barış ve bereket getirmesini diledi, takvimlerin 2024 yılını gösterdiği Aralık ayının son, 2025 yılının ilk günlerinde.

Birlikte veya yakın mesafelerde yaşadığımız insanlara baktıkça 2025 yılının geldiğini anlayamayacağımızı, iyi olmayan örneklerin değişmeyeceğini, kan, gözyaşı ve kirliliğin süreceğini anlatmak istedim 31 Aralık 2024 tarihindeki yazımda.

Dünya’yı yönettikleri sanılan kocaman adamların, kadın veya erkek, televizyonlarda gözlerimizin içine baka baka yaptıkları konuşmaları ve söyledikleri yalanları duydukça, içim acıyarak algılıyorum, daha doğmamış çocukların yaşayacaklarını, dökülecek kan ve gözyaşlarını, çekilecek ağır acıları. 

2025 yılından beklemeyin diye yazdım 31 Aralık’ta. 

Çok üzgünüm, daha 1 Ocak 2025 Çarşamba günü haklı çıktığım için. Sadece çok üzgün değilim. Ülkem, dünya ve hatta uzay için, bizden sonra gelecekler için, büyük olasılıkla, daha kan ve gözyaşı dökecek olan doğmamış çocuklar, doğmamış anneler ve babalar için, ürküyorum, utanıyorum, engel olamamanın güçsüzlüğü içinde bocalıyorum. Çünkü o yıllarda yerin üstünde yaşıyor olmayacağım.

Değişen hiçbir şey yok, 2025 yılının ilk haftasında. 2025 yılının yeni yönünü göremiyorum ve soruyorum. 2025 yılı gerçekten geldin mi,  geldinse insanların güzel  dilekleri ile ilgili neler getirdin? Ey insanlar,  ey Türkiye’nin yurttaşları, sizler geldiniz mi 2025 yılına?  Aslında, onlara “Yeni yılda kendinize geldiniz mi?  demek istiyorum. Ne gelen 2025, ne de insanlık.  Gerçekten 2025 yeni yıl olsaydı ve insanlar kendilerine gelselerdi, bu yazı böyle yazılmazdı, üzüntü ve utanç içinde.

Önce insan davranışlarından ve çevre temizliğinden örnek vermek istiyorum.

Ankara’da, Abidinpaşa ve Saime Kadın semtlerinin sokak ve caddelerinde yürüyorum. Sonra Tıp Fakültesi caddesine çıktım. 

Aman Tanrım, 2025 yılı gelmişse, milyarlarca insan kendisinden hep güzellikler ve iyilikler beklemişse, bu dileklerini inanarak ve güvenerek seslendirmişse,  kadın-erkek sayısız insanın elinde veya ağzında neden sigara ve yiyecekler var, neden izmaritler ve çöpler sokaklara çiçekliklere, parklara, yeşilliklere atılıyor? Neden Ankara ve Türkiye, izmarit mezarlığı ve çöplük haline getiriliyor, 2025 yılının daha ilk gününde? Milli Eğitim Bakanlığı, okullar, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu ve üniversiteler, Diyanet İşleri Başkanlığı ve müftülükler, diğer kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler, neden  ülkemizin küllük ve çöplük olduğunu göremezler.

Neredesin umut bağladığımız 2025 yılı, neredesiniz ey insanlar, ey yurttaşlar?

Bir baba, parkta, 4 yaşındaki çocuğunun yanında sigara içiyor, bir genç, annesinin yanında yere çöp ve izmarit atıyor, anne hiç etkilenmiyor, neden?

Unlu ürünler satan bir iş yerinin işletmecisi neden kapalı yerde sigara içer ve unlu yiyecekleri dumana boğar? 

Neden, tüm ağaçların dipleri, iş yerlerinin önleri, yollar, kaldırımlar, parklar, dinlenme ve gezinti alanları çöplük ve küllük?

Neden Ocak ayının ilk günü, araçları ile mahalle aralarına giren gezici esnaflar, korna sesi ile gürültüyü doruklara taşır.

Çok sayıda ve her yerde böyle yurttaşlar varsa, kısacası sorun halkın içinde ise o  ülkenin işi çok zor. Çünkü, her şeyi yeni yıldan bekleyene, iyi insana, iyi akıla, iyi vicdana ve iyi duyguya yakışmayan eski alışkanlıklarını sürdüren insanlar, ülkelerini iyi yıllara ve iyi hedeflere taşıyamazlar.

Bu tür insanlar, sadece çevrelerini kirletmekle kalmazlar. Siyaseti, demokrasiyi, adaleti, iletişimi, güvenliği, üretimi, esnaflığı ve toplumun huzurunu da etkiler, elbette çok olumsuz.

Bu tür insanlar, evlerinde, iş yerlerinde, açık alanlarda, çocuklar, kadınlar, ileri yaşlılar, hayvanlar, ormanlar, sular ve hava için de tehlikelidir. 

I Ocak 2025 Çarşamba ve sonrasındaki günler için çevremden olumlu olmayan çok sayıda insan davranışlarından örnekler verebilirim. Cennet olmasını istediğimiz yerin üstünde yaşayan tüm canlılara yönelik çok örnekleri yazabilirim. Çalışanlara, emeklilere, esnafa, işsizlere, öğrencilere, işten çıkarılanlara, yargılananlara, haksız yere tutuklananlara, hapsedilenlere, tehditlere, yalanlara, hakaretlere, iftiralara yönelik, hem de çok.

Silahlı saldırılar ve savaşlarda da kan ve gözyaşı döküldü, 2024 yılının son ve 2025 yılının ilk günlerinde, hatta ilk saatlerinde bile. 

Tümü de insanı, hayvanı ve doğayı katleden, ağır veya hafif diye tanımlanan kanlı ve ölümcül silahların üreticileri, satıcıları, alıcıları, kaçakçıları, kullanıcıları da durmadı 2025 yılı gelirken de, geldikten sonra da. “Gelirken” dediğime bakmayın, yeni yıl değil, insanların dilimlediği ve isimlendirdiği zamandır, giden ve gelen diye tanımlanan.

Talihsizliğimize bakar mısınız?

Değindiğimiz olumsuzlukları yapanlar değil de bizim gibi insanlar utanıyor, üzülüyor, kaygılanıyor.

Neredesin 2025 diye sormuyorum. Çünkü gelen yok bence. İnsanlara soruyorum. Neredesiniz iyi insanlar, neden şiddetsiz yöntemlerle, köyden kente, kadın-erkek birlikte hareket etmiyorsunuz, dayanışma içinde olmuyorsunuz, neden iyi olmayanları iyileştirmek, kocaman yerin üstünü gerçek cennet yapmak için zaman, emek ve umut katmıyorsunuz, hep yanıldığınız halde neden yıllardan bekliyorsunuz, neden 2025 yılına da çok güveniyorsunuz?

Neden kendinize ve dayanışma gücünüze güvenmiyorsunuz? Neden, köyden kente, silahsız ve şiddetsiz örgütlenerek, birlikte hareket ederek çok şey yapabileceğinizi göremiyorsunuz?

Ey iyiler, melekleşmiş insan olduğunuza neden inanmıyorsunuz? Haydi artık…