Bahsettiğim kanal elbette İstanbul’a yapılması planlanan o meşhur beton kanal…
Murat Kurum’a “Kanal İstanbul yapılacak mı?” sorusu yöneltildiğinde her ne kadar “İstanbulluların istemediği bir şey gündemimizde olmaz.” gibi kaçak köçek cevaplar veriyorsa da hepimiz şunu iyi biliyoruz bu fikir Recep Bey’in fikri ve o bu çılgın projesinden hali hazırda vaz geçmiş de değil.
Zaten Murat Kurum da açıklamalarında hiçbir şekilde “Ben bu kanal fikrine karşıyım” falan da demiyor soruları geçiştirmeye ve zaman kazanmaya oynuyor, olumlu ya da olumsuz herhangi bir bağlayıcı beyanda bulunmuyor.
Beni takip eden okurlarım iyi bilir, ben bu kanal fikrine başından itibaren karşıyım. Kanal fikrini savunanlar bu fikirlerini hiçbir şekilde temellendiremiyor, makul bir gerekçe gösteremiyor amma ve lakin ben bu kanal fikrini neden saçma olduğunu net bir şekilde, bilimsel gerekçeler ile ortaya koyabiliyorum.
Bu gerekçelerimi birçok yazımda ve programımda anlattım ama uzun zamandır bu konu gündemden kalktığı için neden karşı olduğuma dair gerekçeler unutulmuş olabilir bu makalede kısa bir özet geçerek hatırlatayım istedim.
Kanal İstanbul fikrine neden karşıyım:
1- Bu fikir ilk ortaya atıldığı zaman mealen “İki sarhoş bir anlaşma imzalamış gelen geçiyor, imzalanan anlaşma yüzünden para mara alamıyoruz, bir kanal yapacağız ve gemileri boğaz yerine buradan geçirip para kazanacağız.” demişlerdi.
Bende bu gerekçelerini “Montrö Sözleşmesi uyarınca almaya hakkımız olan bedeli hesaplayıp ortaya koyarak isteseniz buradan bu miktarda para alabiliyorsunuz, önce bu parayı almadan neden onca yatırım yaparak para kazanmaya kalkıyorsunuz.” diyerek çürütmüştüm.
Bu noktada Montrö sözleşmesi uyarınca alınabilecek para miktarı yıllık olarak yaklaşık 200 ton altına denk geliyor, bu çok ciddi bir miktar. O zamanlar yazdığım makalemde “bu paradan haberiniz var mı?” diye sormuş “haberiniz yoksa bak şimdi haber veriyorum kanal fikrini bu açıdan yeniden değerlendirin.” demiştim. Makalemin devamında ise “bu para işinden haberiniz var da devlet olarak almayı uygun görmüyorsanız veyahut da almaya gücünüz yetmiyorsa bu beton kanaldan nasıl para alabileceksiniz?” diye sorarak para kazanma ile ilgili tüm argümanlarını çürütmüştüm. Zaten bu makaleden sonra “Gelen geçiyor para alamıyoruz.” iddiası da bir daha hiç dillendirilmedi ve hatta benim uyarım üzerine geçiş fiyatları güncellendi bile.
2- Para gerekçesi çürüyünce hemen yeni bir gerekçe ürettiler sanki “biz bu kente ihanet ettik” dememişler gibi “İstanbul bizim göz bebeğimiz boğazdan geçen gemiler büyük tehlike yaratıyor bu yüzden beton bir kanal yapıp trafiği oraya aktaracağız.” demeye başladılar. Bu noktada hazırladıkları ÇED Çevre Etki Değerlendirme raporundaki İstanbul Boğazı ile Panama, Süveyş ve Kiel kanallarını karşılaştıran bir hesaplamayı gerekçe olarak sundular.
Ben yaptıkları hesaplamayı ele aldım hesaplamalarındaki istatistik ve matematik hatalar ile değerlendirme hatalarını ortaya koydum ve “siz daha matematik bile bilmiyorsunuz.” diyerek yüzlerine vurdum.
Matematik ve istatistik hataları kısaca şöyleydi; karşılaştırma yaparken bu suyollarını kullanan gemi sayısını hiç hesaba almadan doğrudan kaza sayılarını karşılaştırmışlar. Oysa doğru yöntem bu suyollarını kullanan gemi sayısı başına düşen kaza sayısı olarak karşılaştırma yapmaktır. Ayrıca boğazın giriş çıkışında bulunan demirleme alanlarındaki kazaları da sayıya dâhil etmişler ki bu da sistemik bir hatadır.
3- Boğazın ve İstanbul’un güvenliği iddiaları da çürüyünce bu seferde “Biz o kadar güzel bir kanal yapacağız ki etrafında müthiş bir şehirleşme olacak, buradan muazzam bir imar rantı yaratacağız ülkeye döviz ve zenginlik gelecek” diye bir söylem geliştirmişlerdi. Onların bu söylemi üzerine ben de “Siz hiç Panama, Süveyş ya da Kiel kanalını gördünüz mü?” diye sormuş ve “Buralar sanayi ve liman bölgesidir gürültü toz duman trafik hiç eksik olmaz. Sonuçta siz kanalda yelkenlileri ya da yatları değil dev şilep ve tankerleri geçireceksiniz. Kim gecenin bir vakti penceresinin 100 – 150 metre ötesinden geçen devasa bir geminin motor gürültüsünü ve siren sesini duymaya tahammül edebilir? Bu tip sınai bölgelerde lüks konut ve rezidanslar inşa edilemez” demiştim.
Netice itibari ile bakın daha çevre ve imar sorunları gibi konulara girmeden bile bu fikrin saçmalığı açık ve net olarak görülüyor.
Sonuç olarak Recep Bey’in hala “bu kanal ya yapılacak ya yapılacak” fikrinde olduğu açıktır.
İstanbul Belediye Başkanlığına aday olan iki kişiden Murat Kurum’un bu fikre direnebilecek gücü ve hatta direnmeye niyeti olmadığı ise kesindir.
Ekrem İmamoğlu ise hem bu fikre şiddetle karşıdır ve hem de direnebilecek gücü vardır.
En nihayetinde oyunuzu kullanırken ya kanal YA KANAL YA İSTANBUL kime oy vermeniz gerektiği bellidir.