Hukuk kılıfında yürütülen siyasi operasyonlar en son olarak Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek ve Adıyaman Belediye Başkanı Abdurrahman Tutdere ile mesai arkadaşları ve yakınlarına uzandı.

Ekrem İmamoğlu’nun 19 Mart tarihinde tutuklanması ile başlayan bu sözde hukuki süreç dalga dalga sürüyor, yurt geneline yayılıyor ama iktidarın tüm algı operasyonları ve gayretlere rağmen ben dahil vatandaşların çok ama çok büyük bir çoğunluğu bu kişilerin suç işlediğine, suçlu olduklarına inanmıyor...

Yukarıda dediğim gibi bir çok Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi bende bu kişilerin suçlu olmadığına inanıyor, bu operasyonlar siyasi ve bu kişiler suçsuz diyorum!

Peki, neden bu kadar iddialı bir cümleyi bu kadar rahat rahat kurabiliyorum?

Nedeni çok ama çok açık: Suç işleyen kişi kimse bilmese de suç işlediğini bilir, yakalanacağını düşündüğü anda kaçar, en azından kaçmaya çalışır...

Peki, bu güne kadar üzerine gelineceğini, tutuklanabileceğini düşünen herhangi biri kaçtı mı?

Elbette hayır...

Demek ki bu kişiler; suç işlemediklerinden ve hatta herhangi bir şekilde bir suç ile “hukuki” olarak ilişkilendirilemeyeceklerinden son derecede eminler!

Yoksa, bu kişiler aptallar mı?

Bırak suçu en ufak bir hatalarında bile iktidarın gazabına uğrayacaklarını bilmiyorlar mı?

Suç işlemiş olsalar, suçlu olduklarını bilseler malı mülkü, parayı yurt dışına kaçırır, yargının ulaşamayacağını düşündükleri başka başka ülkelere kaçarlardı değil mi?

Bakın dostlar, bir insan öfke ya da intikam amacı ile yakalanacağını bilse bile cinayet işleyebilir. Örneğin “namus cinayeti” ya da “alacak verecek meselesi” der yatmayı ve hatta idamı kabullenip birini öldürebilir.

Kişiler ideolojik ya da dini hedefleri doğrultusunda yakalanacağını bile bile eylem, terör eylemi ve hatta intihar saldırısı bile yapabilir.

Amma ve lakin mali suçlar diğer suçlara benzemez!

Mali suçlar utanç vericidir ve bu suçları işlemenin temel amacı zenginleşmektir!

Yakalandığında ceza alacağını ve zenginliğini kaybedeceğini bilen bir kişi asla ve kat’a mali bir suç işlemez.

Sonuçta şunu net olarak söyleyebilirim ki mali suçlar hemen hemen daima taammüden ve suç işleyen kişi yakalanmayacağını ya da yakalansa bile ceza almayacağını düşünüyorsa işlenir!

Şimdi; Muhittin Böcek ya da Zeydan Karalar gibi isimler eğer İstanbul’da yürütülen ve adı geçen itirafçının beyanları ile ilgili isnat edilen suçlara en ufak bir şekilde bulaşmış olsalar, suçlu olduklarını bilseler durdukları yerde durur, polisin savcının bir sabaha karşı şafak vaktinde gelip kendilerini almasını beklerler miydi?

Elbette hayır...

Bir başka örnek; malum duayen gazeteci Fatih Altaylı yurt dışındaydı, bir çok kişi “aman dönme seni de tutuklayacaklar” dediği halde o ne yaptı?

Kaçmadı, döndü ve denilen oldu tutuklandı...

Tutuklanacağını bile bile dönüp tutuklanan Fatih Altaylı cezaevinden İsmail Saymaz’a yazdığı mektupta "Sevgili İsmail, halimi hatırımı sormuşsun! Sağ ol, iyi ki varsınız. Hukuksuzluk dönemlerinin kurbanı çok olur. Gençler bizim yerimize bedel öderken biz sessiz kalacak değiliz. Adalet için hepimiz savaşıyoruz. Bildiğim şudur, ‘iyiler daima kazanır’.” Diyerek cezaevinden olsa da direnmeye devam etti

İşte bende bu düşünce ve gözlemime dayanarak bu kişilerin suçlu olduğuna inanmıyor ve açık ve net olarak bu kişiler suçsuzdur diyebiliyorum.

Keşke ülkemizde iktidarın etkisinden ari, bağımsız ve tarafsız bir yargı erki olsa da hiç endişelenmeden, gönül rahatlığı bu kişilerin masumiyetinin kolayca kanıtlanabileceğinden kısa sürede özgürlüklerine kavuşabileceklerinden emin olabilsek...

Ama Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mücella Yapıcı gibi örnekleri görüp bildiğimiz için ne yazık ki bir türlü gönlümüz ferah olamıyor...