Toplumun ve kişilerin özgürlük ve bağımsızlığından çekinip korkmasını isteyen her antidemokratik iktidar, toplumun tam bir suskunluğa gömülmesini isterler. Bu tür iktidarlar öteden beri beslemiş oldukları trollerini kullanılırlar.

Uygar ve cesur toplum ve kişileri antidemokratik iktidarlar ne yaparlarsa yapsınlar kimseyi korku denizinde susturamazlar.
Ama Türkiye’de son 20 yılı aştığımız günlerde korku denizinde boğulanların büyük çoğunluğun hiç sesi çıkmıyor. Bu gidişle her yurttaş adım adım karanlığa teslim olmaya başladı.

Oysa dünya ülkeleri gelişen teknoloji ile birlikte bir yarış içerisine girdiler. Her gün bir yenilik insanlığın hizmetine sunuluyor. Ne yazık ki ülkemizde ise bitmek bilmeyen, her geçen gün artan gerici ve yobaz gerici yapı AKP iktidarında artıyor.

Çünkü AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan sık sık 40’a yakın tarikatlar hem göz yumuyor hem de tarikat ve cemaat liderlerini dergâhlarında ziyaret ediyor.

Daha 2023 yılının Aralık ayı içinde AKP’nin Milli Eğitim Bakanı, Gazi Meclis’te “Sizlerin tarikat, cemaat dediğiniz bizim sivil toplum kuruluşudur…” dedi.

Devlet kurumları göz göre göre 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimi öncesinde olduğu gibi bu yapılara teslim ediliyor. FETÖ’cüleri yerle bir eden RTE, bir yığın tarikata göz yumuyor.

Erdoğan ve Bahçeli’nin iktidara ortak yaptığı HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, “Olumlu ve olumsuz yönleriyle eyalet, özerklik ve federasyon gibi yönetim modelleri üzerine serbestçe tartışılabilmeli” açıklamasını yaptı. Gizli ve saklı emeller RTE destekli ortaya çıktı.

Yazık ki 26 muhalefet partilerini “terör örgütü” destekçisi ilan edenlerden “gık” çıkmadı. Atatürk milliyetçiliğine sırtını dönen, faşizm milliyetçiliğini “keskin milliyetçilik” sanan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin hiç sesi çıkmadı.

Tüm bu gelişmelere susmanın bedeli Türkiye için çok ağırdır. Bu gelişmelerin hiçbiri birbirinden bağımsız olaylar değildir. Hepsi hedeflenen amaca halkın oylarını seçimlerde kapmaya yönelik girişimlerdir.

Hukuk devletinde böyle şeyler olmaz. Ama Türkiye’deki tüm adliyelerin binalarının üzerine “adalet sarayı” yazan ve yazdıran iktidarlar, adalet getirmek şöyle dursun, hukuk ve adaleti beline kazma vurulmasına “es” geçiyorlar.

Bu kafa sahiplerine göre “Anayasa Mahkemesi” olsa da olur, olmasa da olur. “Burası hukuk devleti, olmaz” demek hukuka saygıyı gösterir. Çünkü Adalet Bakanlığına ve bağlı adliyelerde yaşananlar akıllara zarardır! Bu adliyelerde her türlü torpil ve aklınıza ne gelirse yaşanıyor...

Geçtiğimiz 2023 yılının Aralık ayı içerisinde Gerçek Gündem haber sitesinin genç ve başarılı gazetecisi Furkan Karabay yaptığı bir haber nedeniyle gözaltına alındı ve çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.

Furkan’a emniyette ve savcılıkta sadece yaptığı haber ve haber ile bağlantılı sosyal medya paylaşımı soruldu. Oysaki Furkan Karabay’ın yaptığı haber kamuya açık bir davanın duruşma tutanağından ibaretti. Duruşma tutanağında yer alan, resmi kayıtlara geçmiş ve gizlilik kararı olmayan bilgileri yazmak nasıl suç olabilir?

Bu çağ dışı hukuk anlayışı hem basın ve ifade özgürlüğüne hem de insan haklarına aykırıdır. Ne mutlu Furkan’a basın mesleğini, doğruları yazan kalemini çeteler için, mafya için, uyuşturucu kaçakçıları, kara para aklayıcıları ve iktidar trolleri için satmadı.

Öte yandan 4’üncü kuvvet olan basın ve yayın kuruluşlarından gazeteci kılığında yağdanlıklar türedi. Oysa iktidara kim gelirse gelsin, basın mensuplarının, radyo ve TV kuruluşlarının yazar ve çizerlerinin her bir çalışanı iktidarın yalan ve yanlışlarını yazmaktır.

Basının susma ve susturulma bedelini sadece haberi ve yorumu yazan değil tüm toplum öder. İnsan öldürmüş katillerin şu ya da bu nedenle ceza ve tutukevlerinden çıkarılması, kadın cinayeti işleyenlerin “iyi hal indiriminden” yararlanması sürerken, basın mensuplarının ceza evine doldurulması susmanın bedeli oluyor.

Ama gazetecilik suç değildir ve biz yazmaya devam edeceğiz.