İktidarın minik ortağı Milliyetçi Hareket Partisinin Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 tarihinde yapmış olduğu grup toplantısında PKK terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan ile ilgili "Tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM'de DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini açıklasın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenleme yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın" açıklamasının ardından bir kısım zevat örgütün sorgusuz sualsiz derhal silah bırakacağını ve silah bırakmanın Suriye’de faaliyet gösteren YPG – PYD örgütlerini de kapsayacağını falan söylemeye başlamıştı.
Neticede Öcalan gelip mecliste konuşmadı ama içeriği oldukça bulanık bir mektup ve bu mektuba ek bir not yayınladı, Kandil’deki PKK terör örgütü yöneticileri de ağızlarında bir şeyler geveledi, ilerleyen süreçte PKK kendini lağveder, silah bırakır mı bunu izleyip göreceğiz, umarım beklentiler gerçekleşir ve barış sağlanır.
Pekala, Suriye’nin kuzeyindeki Türkiye’nin PKK ile bağlı olduğunu iddia ettiği YPG – PYD örgütleri de Öcalan’ın çağrısını dinler ve silah bırakmaya yanaşırlar mı?
Öncelikle YPG -PYD’nin Amerika tarafından yönlendirildiği malum, peki bunlar Amerika’nın sözünden çıkıp Öcalan’ın çağrısına uyarlar mı?
Bunun gerçekleşeceğini de hiç sanmıyorum.
Ayrıca bakın buradan açık ve net olarak söylüyorum sonra demedi demeyin; Suriye’de kimse silah milah bırakmaz, bırakamaz...
Çünkü Suriye’de artık bir devlet ve hatta devlete benzer bir otorite dahi yok!
Unutmayın geçtiğimiz yılın sonunda HTŞ terör örgütü başkent Şam dahil bir çok toprakta hakimiyet sağlamıştı, İŞİD artığı teröristlerin egemen olduğu, hukuk ve demokrasinin bulunmadığı Suriye’de kim, neye, nasıl güvenip de silah bırakır?
Silah bırakıldığında halkın can, mal, ırz güvenliğini radikal dinci yabancı savaşçılar ve terörist artıkları ile dolu bir örgütün sağlamasına kim nasıl güvenebilir?
Bakın son olarak HTŞ terör örgütü üyelerinin Alevilerin yoğun yaşadığı Lazkiye ve Tartus bölgesine yaptıkları katliam ortada, binden fazla insanın birkaç günde katledildiği söyleniyor.
Dahası HTŞ terör örgütü lideri Golani’de olayları kabul ediyor, sorumluların araştırılacağını falan söylüyor.
Sonuç?
Ölen öldüğü ile kalır, üç beş gün sonra unutulur gider.
Size soruyorum aranızda İŞİD artığı teröristlerin takım elbise giyip kravat takarak demokratik bir devlet kurup, yönetebileceğine inanan var mı?
Şahsen ben böyle bir şeyin olabileceğine zerrece ihtimal vermiyorum...
İşte tam da bu yüzden Suriye’de kimsenin silah bırakmayacağını, can, mal, ırzının güvenliğini radikal dinci bir terör örgütüne emanet etmeyeceğini iddia ediyorum.
Hatırlarsanız Şam'a giden Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın'ın makam aracının şoförlüğünü HTŞ terör örgütü lideri Ebu Muhammed Colani olarak bilinen Ahmed Hüseyin el Şara yapmıştı.
Şimdi buradan Sayın Kalın’a şöförünüzün adamları Tartus ve Lazkiye de sivil halka yönelik katliam yapıyor siz ne yapıyorsunuz, neden kulağını çekmiyor ve onları durdurmuyorsunuz dememiz gerekmez mi?
Bu saatten sonra PKK Türkiye’ye yönelik terör eylemlerini bırakabilir, örgütü fesh edip silah bırakabilir amma ve lakin bunun Suriye’deki SDG, YPG ve PYD güçlerini kapsaması, onların bu çağrıya uyması pek mümkün değildir.
Görünen o ki Suriye artık koşar adım bölünmeye savrulmaktadır, açıkça söylemek gerekirse bunu durdurabilecek herhangi bir güç de Suriye’de bulunmamaktadır.
Suriye’de işlerin daha da sarpa sarmaması, benzer katliamların yaşanmaması için benim önerim bölgeye acil bir şekilde Birleşmiş Milletler Barış Gücü askerlerinin konuşlanmasıdır.
Ancak bu şekilde silahlı güçlerin birbiri ile çatışması ya da sivil halka yönelik katliamlar yapması önlenebilecektir. Üstelik bu dediğim yapılmazsa İsrail gibi dış güçler bölgede devreye girebilir, güvenlik bahanesi ile o bölgeleri de hakimiyetleri altına alabilir.
Diğer yandan bölgede kimin emrinde olduğu bile belirsiz çok sayıda yabancı savaşçı bulunmaktadır. Bölgenin güvenliği için bu yabancı savaşçıların evvel emir bölgeden çıkarılması gerekmektedir.
Son söz olarak şunu da söyleyeyim; Türkiye’nin güvenliği için emperyalist hayallere kapılmadan Suriye’deki gelişmeleri sükunetle izleyip zamanında gerekli önlemleri almak gerekmektedir.