“Sesimi duyan var mı?” Bu cümle, Türkiye’nin hafızasına kazındı. Enkaz altındaki binlerce insanın feryadıydı son sözleriydi…Umutla, çaresizlikle, son bir nefesle sarf edilen sözler…

Ama bu kez farklı. Bu kez enkaz altında değiliz. Ayaktayız. İsyandayız. Sesimiz çıkıyor. 
Çünkü artık, YETER!!!

Yıllardır aynı senaryo tekrar ediyor. Deprem oluyor, binalar yıkılıyor, çaresizlik başlıyor, yardımlar geç kalıyor, nefesler tükeniyor, insanlar ölüyor, ekranlara çıkılıyor, paralar toplanıyor, sözler veriliyor… Sonra unutuluyor. Ta ki bir sonraki felakete kadar. 

Sesimi duyan var mı? Bu kez enkaz altında değiliz. Bu, bir uyanışın cümlesi. Hesap sormanın. Unutturmamanın. Artık sadece yardım bekleyen değil, hesap isteyen bir toplum var. 1999’dan 2025’e kadar ne değişti? Aradan geçen onlarca yılda değişen bir şey var mı?
Toplanma alanlarımız yok edildi.
Binalarımız hala çürük.
Deprem vergilerinin akıbeti bilinmiyor.
Kentsel dönüşüm rant odaklı.
Bilim insanlarının uyarıları dikkate alınmıyor. 
Depreme hazırlık için yıllarca toplanan paralar nerede?
Yıkılacak binalara neden ruhsat verildi?
İmar affıyla kaç cana kıyıldı?
Afet anında nerede kaldı koordinasyon?
Neden hala şehirlerimiz mezarlık gibi planlanıyor?

Yani değişen tek şey, acının katlanması. Her yeni deprem, geçmişi de gömdü altına. Bu kez sessiz kalmıyoruz. Bu kez hayatta kalanlar konuşuyor. Bu kez sesler enkaz altından değil, meydanlardan, gazetelerden, sokaklardan yükseliyor. 
Bu soruların cevaplarını almak bizim hakkımız. Çünkü biz bu ülkenin sadece vergisini ödeyen değil, yaşam hakkı talep eden yurttaşlarıyız.
Bir daha aynı acıyı yaşamak istemiyoruz. 
Ne sevdiklerimizi enkaz başında beklemek istiyoruz…
Ne de yardım beklerken donmak, susuz kalmak, unutulmak…
Ne de kaybolan akrabalarımızı, arkadaşlarımızı, çocuklarımızı, canlarımızı aramak. 
Biz önlem istiyoruz. Şeffaflık, bilimsel planlama, erken uyarı sistemi, adaletli dönüşüm, sağlam binalar, gerçek toplanma alanları istiyoruz. 

Her deprem sonrası aynı görüntüler, aynı sorular, aynı acılar…
Ama cevapsız kalan da hep aynı:
“Neden?”
Neden binalar yıkılıyor?
Neden toplanma alanları alışveriş merkezine dönüştü?
Neden hala imar affı çıkıyor?
Neden tedbir alınmıyor?

Cevap açık aslında:
Çünkü biz binaları değil, sorumlulukları yıkıyoruz. Siyasetten bürokrasiye, yerel yönetimlerden vatandaşlara kadar herkesin bir payı var. Ama kimse “Ben suçluyum” demiyor.
Bu sessizlik, bu ilgisizlik işte asıl yıkım.
Ve biz artık bıkmadan sormak zorundayız ?
Kaç kişinin hayatı daha yok sayılacak?
Kaç bina daha mezara dönüşecek?
Kaç çocuk daha sabahı göremeyecek?
Artık ölenin sadece insanlar değil, vicdanlar olduğunu kabul etmeliyiz.
Çünkü mesele sadece “deprem” değil.
Mesele, yok sayılan sorumluluklar.

Deprem değil, sistem çöküyor;
Deprem gibi olağanüstü durumlarda iletişim altyapısının çökmesi, sadece teknik bir sorun değil, aynı zamanda hazırlıksızlığın ve ihmallerin bir sonucudur. Bu nedenle, hem GSM operatörlerinin hem de kamu otoritelerinin sorumluluklarını yerine getirmesi, benzer felaketlerde iletişim kesintilerinin önlenmesi açısından hayati öneme sahiptir.
Görünen o ki bu ülkede sadece bina değil, sistem de çöküyor. 
Çünkü biz hala depreme karşı hazırlıklı değiliz.
Toplanma alanları alışveriş merkezine dönüşmüş, çadırlar günler sonra ulaşmış, enkaz başında vatandaş kendi elleriyle yakınını arıyor… Ve hala “normalmiş” gibi davranılıyor.

“Sesimi duyan var mı?” Bu sesi unutmadık. Unutamayız da…Çünkü o cümle, sadece bir enkazın altından yükselen çığlık değildi; yıllardır duyulmayan, görülmeyen insanların haykırışıydı. Ama bu kez farklı. Bu kez enkaz altında değiliz. Ayaktayız. Konuşuyoruz. Çünkü artık susmayacağız.

Bu yazı bir serzeniş değil sadece.
Bir uyarı. Bir çağrı.
“Sesimi duyan var mı?”
Evet.
Bu kez sadece duymakla kalmayın.
Harekete geçin.
Çünkü bir sonraki çığlık, belki de sizin evinizin altından gelecek.

Her yıkım, bir çağrıdır:
“Yıkılan sadece bina değil, ihmalin ta kendisidir.”
Artık unutulmaması gereken bir gerçekle yüzleşmeliyiz:
Asıl çöküş, sorumlulukların yok sayılmasıdır.

Ve biz bu defa sadece ağlamakla yetinmeyeceğiz. 
Ve bu kez hayattayız.
Ayaktayız.
Soruyoruz.
Unutmuyoruz.
Unutturmuyoruz.
Konuşuyoruz.
Sorguluyoruz.
Susturulmuyoruz.

SONSÖZ! 
“Sesimi duyan var mı?”
Evet, artık herkes duyacak.