“Çok ağır koşullarda yaşıyoruz. Önümüzde iki olasılık var. Tehlikelerden kurtuluş veya uçurum. Ne hak, ne adalet, ne hukuk kaldı Türkiye’de. Güç birliği yapmaya yoğunlaşmalıyız. Şimdi bedel ödeme dönemi. Türkiye Cumhuriyeti tehlikede, amasız ve fakatsız mücadele etmeliyiz.”

Bu sözler, Ankara Dayanışma Derneği Başkanı Yusuf Şahin’e ait. Şahin, bu sözleri, Derneğin 30 Mayıs 2025 tarihinde Ankara’da düzenlediği “Yargıda Adalet” ana başlıklı panelde paylaştı.

Prof. Dr. Habip Aydoğan’ın kolaylaştırıcılığındaki panelin konuşmacılarından Av. Ceren Kalay Eken, son günleri şöyle değerlendirdi.

“Akıl sağlığımızı kaybedebileceğimiz günleri yaşıyoruz. Her gün, her gün, her gün konuşmaya ihtiyacımız var. Avukatlar tutuklanıyor, avukatın avukatı tutuklanıyor. Çocuklara ve kadınlara yönelik örnekler başta olmak üzere şiddet konusunda korkunç bir tablo var. Adalet arıyoruz, bulabiliyor muyuz? Yine de, her yerde hakimler var diyebileceğimiz günlerin geleceği konusunda umutlu olmalıyız.”

Diğer konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcılarından Av. M. Gül Çiftçi Binici, Partisindeki olağanüstü bir toplantı nedeniyle panele katılamadı.

Yusuf Şahin ve Av. Ceren Kalay Eken, panelin başlarında, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu, “iyi insan” aklı, algısı ve duygusu ile böyle özetlediler. İnanıyorum ki, “iyi “ ve “yürekli” iki insanın seslerini duyan kadın-erkek “iyiler”, şiddetsiz ve haklara dayalı yöntemlerle “iyi olmayanlara” karşı mücadelelerini, şiddetsiz, umutlu, daha yaygın, daha örgütlü, daha iletişim ve dayanışma içinde sürdüreceklerdir.

Çağdaş insana yakışan yöntemlerle atılacak her hızlı adım, şiddetsiz, sevgi ve dostluk içinde yaşanan “Türkiye ve Dünya” hedefine yönelik çabaları biraz daha güçlendirecektir. Ayrıca, “iyilerin” bu dayanışması, hem “iyi olmayanları” iyileştirecek, dahası, kan ve gözyaşını durduracak, şiddetin çılgınlığında yaşayan Dünya’yı yerin üstündeki gerçek cennet haline getirecektir. İşte o zaman, değişik dönemlerde yetki verilenlerin, yetkileri zor kullanarak alanların veya yetkileri kötü kullananların ürettiği adaletsizlik, yalan, aldatma, aldanma, tehdit, iftira, sahtecilik, ayırımcılık, kayırmacılık ve diğer şiddet türleri ortadan kalkacaktır.

Böylece, her canlı için adaletin anne karnında başladığı, başlaması gerektiği, adaletin olmadığı yerde şiddetin olduğu, şiddetin bulunduğu yerde adaletin olamayacağı anlaşılacaktır. Dahası, sağlığın veya canların kaybedildiği şiddet olaylarında hiçbir yargı kararının adaleti sağlamadığı, sağlayamadığı ve sağlayamayacağı anlaşılacaktır.

Böyle bir gelişim ve olumlu değişim yaşandığında, olağan bir eleştiride, kimse “halkı kin ve nefrete yönlendirmek, yargılamayı etkilemek” suçlaması ile karşı karşıya kalmayacaktır. Dahası, elindeki gücü (!) kullanarak halkı kin ve nefrete yönlendiren, yargı organlarını etkilemeye çalışan, iddianamesi bile hazırlanmamış konularda zanlıları suçlayan, farklı toplum kesimlerini birbirine düşman eden, ancak eleştiri yapanların çok haksız bir şekilde gözaltına alınmaları, tutuklanmaları ve cezalandırılmaları için ortam hazırlayanlar “iyi”leşecekleri için insanlar ve canlılar, cehennemde değil, huzur, mutluluk ve güveni içinde yerin üstündeki gerçek cennette daha uzun ve sağlıklı yaşayacaklardır.

Türkiye’nin ailelerden, evlerden, birlikte yaşanan en küçük birimlerden başlayarak, tüm okullarda, üniversitelerde, iş yerlerinde, yüz yüze, göz göze iletişime ve demokrasiye gereksinmesi var. Yıllardan beri savunduğunuz gibi, savcılar ve yargıçlar, ayrı ayrı, Türkiye Barolar Birliği, Türk Tabipleri Birliği ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tipinde, bağımsız ve tam demokratik olarak örgütlenmeli ve yetkilenmelidir.

Yükseköğretim Kurulu, üniversiteler ve fakülte yönetimleri; öğretim üyeleri, memur ve işçi olarak çalışanlar ve öğrencilerin temsil edildiği, seçime dayalı yöntemlerle belirlenmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı ve illerdeki örgütleri, benzer yöntemlerle inananların üst birliği haline getirilmelidir. Her kesimin ve her farklılığın temsil edileceği böylesine demokratik yapılanmalardan endişe edilmemelidir.

Bu durumda da elbette, insanlardan kaynaklanan sorunlar, sıkıntılar yaşanacaktır. Ancak, savcılar, yargıçlar, öğretim üyeleri, çalışanlar, öğrenciler ve dinlere inananlar, sorunları, zorlukları demokratik yöntemlerle mutlaka aşacaklardır. Siyasal partilerin ve diğer toplum güçlerinin baskıları, haklara aykırı yönlendirmeleri ve zararlı etkileri azalacak, iletişim, dayanışma ve uzlaşma kültürü artacaktır.

Haydi, melekleşmiş insanlar, kadın-erkek birlikte ve dayanışma içinde, yerin üstündeki gerçek cennet için, haydi…