Kısa adı ÖSYM olan Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı ile insanlar bir yazının, basılı bir belgenin başlığında birlikte yer alabilir ve yorumlanabilir. Çünkü, ÖSYM’nin amacına baktığınızda hedef kitlesi insanlar. Ancak, ÖSYM ile şiddet kelimelerinin aynı başlıkta veya aynı yazıda yer almasına alışkın olmadığımız kanısındayım.

Bu yazıda geçmiş yıllara, soruların çalındığı veya birilerine sınav öncesi verildiği savlarının doruğa çıktığı dönemlere değinmeyeceğim. Soruların çalınması veya sınav öncesi birilerine verilmesi yasalara aykırı, adaletsizlik, insanlık dışı ve tek kelime ile şiddettir.

Bu yazımda, neden “ÖSYM, İnsanlar ve Şiddet “ başlığını kullandığıma değinmeden önce Başkanlığın ana görevlerini paylaşmak istiyorum.

“Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) kararlarına veya ilgili mevzuat hükümlerine istinaden başta yükseköğretim kurumlarında ön lisans, lisans veya lisansüstü öğrenim görecek adayların puan sıralamasına göre tespiti veya yerleştirilmesi ile yükseköğretim kurumlarında atama, yükselmelerde esas alınan sınavlar olmak üzere, ulusal ve uluslararası her türlü bilim, yetenek veya yabancı dil sınavları ile gerektiğinde yerleştirme işlemlerini yapmak dahil mezkur Kanun, Kararname ve ilgili diğer mevzuatla verilen görevleri yerine getirmek ve yetkileri kullanmak üzere yetkilendirilmiş bir kamu kurumu olan Başkanlık, kamu tüzel kişiliğine, idari ve mali özerkliğe sahip, Yükseköğretim Kurulu ile ilgili, merkezi Ankara’da bulunan özel bütçeli bir kuruluştur.”

21-22 Haziran 2025 günlerinde Türkiye, ÖSYM’nin önderliğinde Yükseköğretim Kurumları Sınavını yaşadı.

Ankara, Altındağ ilçesi, Güneşevler mahallesindeki Mehmet Ali-Hasan Coşkun Anadolu Lisesi’nde sınava giren iki öğrenci ile birlikte tanık oldum sürece.

İlk gün, taksi veya araç bulmak, sınav yerine ulaşmak gerçekten şiddet gibi geldi. Saat 13.00 de biten sınavdan sonra aynı şekilde araç bulmak, trafiğin yoğunluğu içinde eve ulaşmak sürecinde yaşananın da adı şiddet.

Yükseköğretim Kurulu, ÖSYM ve Milli Eğitim Bakanlığı iş birliğinde, herkesin yaşadığı ve okuduğu yere yakın okullarda sınava girmesi sağlanmalıdır. Türkiye, bu konuda insan gücü, yer ve maddi kaynağa sahip bulunmaktadır. Bir gerçek daha var. Yazımda dile getirmeye çalıştığım ve başka sonuçların da eklenebileceği şimdiki yöntemlerin ve sorunların yarattığı zaman, emek, psikolojik ve maddi maliyetler de oldukça yüksek.

Yazımın başlığındaki “insanlar” kavramı sınava giren öğrencileri, aile bireylerini, okul çalışanlarını ve güvenlik görevlilerini kapsıyor.

Aman Tanrım, öğrenciler içeride sınav heyecanı ile ter dökerken, okulun dışında bekleyenler, öğrenci velileri, anneleri, babaları içtikleri, toplamda belki de yüzleri geçen, binleri bulan sigaranın izmaritini, yediklerinden ve içtiklerinden kalanları parklara; yerlere, çimlere, çiçeklere, kaldırımlara yağdırdılar. Nasıl bir akıl ve vicdan?

Bir de, yerlere atılan izmarit ve çöplerin ülke genelinde yarattığı kirliliği ve çirkinliği düşünün.

Hani sigara, içen insanı rahatlatıyordu. Rahatlayan insan doğasına, çevresine böyle kıyar mı? Demek ki sigara, akıl ve duygulara olumlu katkılar yapmıyor, sorunları çözmüyor, yaşanan sıkıntıları sonlandırmıyor.

Okulun dışında birkaç küçük çocuk vardı. Sigara içen ve izmaritleri yerlere atan babaların, annelerin veya aile bireylerinin yanında. Çok tehlikeli ve çok kötü örnekler.

Acaba, Yükseköğretim Kurulu (YÖK), Milli Eğitim Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Türkiye Belediyeler Birliği, valilikler, belediye başkanlıkları, alandaki sendikalar ve diğer gönüllü kuruluşlar, yazılı, görsel, sesli ve sosyal medya ile iletişim ve iş birliği içinde, kadın-erkek birlikteliğinde işlenen bu çevre suçları önlenemez miydi?

Keşke, iletişim ve iş birliği içinde, insanların içtiklerinden ve yediklerinden kalanları bırakacakları geçici çöp kutuları sağlansaydı. Dahası, gönüllü ve gezici insanlar, okulların, toplantı alanlarının dışında kalanları uyarsaydı? Bunun için ses cihazlarından da yararlanılsaydı.

Umarım ve dilerim, bundan sonraki sınavlarda, siyasal partilerin, kamu, özel ve gönüllü kuruluşların tüm etkinliklerinde önleyici bu iletişim ve iş birliği kurulur.

Aslında yazımda dile getirdiğim insan davranışları, aileden başlayarak okullardaki ve iş yerlerindeki eğitim programları ile sorun olmaktan büyük ölçüde çıkarılabilir. Nerede böyle eğitim kurumları, nerede böyle kamu yönetimleri, özel iş yerleri, nerede böyle meslek ve inanç örgütleri, gönüllü kuruluşlar. Gerçekten nerede?

Haydi melek kişilikli insanlar, kadın-erkek birlikte, dayanışma içinde, yerin üstündeki gerçek cennet için…Haydi!