Günümüz dünyasında bir habere ulaşmak sadece birkaç saniye sürüyor.
Ancak o haberin doğruluğunu sorgulamak bazen hiç akıllara gelmiyor.
Oysa bir bilginin ne kadar hızlı yayıldığı değil ne kadar doğru olduğu önemlidir.
Ne yazık ki dijital çağın en büyük krizlerinden biri, doğrulanmamış haberlerin bir salgın gibi yayılması ve ruh sağlığını fark ettirmeden kemirmesidir.
Yanlış haberler sadece bilgi kirliliği yaratmaz; zihinleri bulandırır, korkuları büyütür, insanlar arasında güvensizlik yaratır...
Ekonomik kriz söylentileriyle insanlar panik halinde bankaya koşar ya da aşılarla ilgili spekülasyonlar insanların sağlığını tehdit eder.
Tüm bunlar sadece haber değil adeta birer psikolojik tahribat yaratır.
Beyin tehlikeyi sezmekte çok hızlıdır ama analiz etmekte o kadar da sabırlı değildir.
Özellikle kriz anlarında okuduğumuz bir başlık bile vücut kimyasını değiştirebilir.
Asılsız bir bilgi, gerçek bir kaygı atağını tetikleyebilir.
Ve bu döngü devam ettikçe de insanlar artık neye inanacaklarını bilemez hale gelir.
Üstelik bu etki sadece bireysel değil aynı zamanda toplumsaldır.
Yanlış bilgi bir toplumun kolektif ruh halini şekillendirebilir.
Korku, öfke, umutsuzluk...
Bunlar doğru bilgiyle başa çıkılabilir duygular olabilirken, yalanlarla beslendiğinde bir felaket haline gelir.
Geçtiğimiz günler yine böyle bir haberin etkisini gördük: Deprem sırasında panik atağa girerek hayatını kaybettiği iddia edilen bir çocuk haberi, toplumda geniş yankı buldu.
Uzmanlar bu bilginin doğruluğunu sorguladı, hatta panik atağın fizyolojik olarak öldürmeyeceğini vurguladı.
Ancak o noktada gerçek neydi, ne değildi artık çok az kişi ilgileniyordu.
Bu noktada haberin doğruluğundan çok yarattığı etki konuşuluyordu.
İşte sorun da burada başlıyor.
Bu tür içerikler insanların zihinsel dayanıklılığını zayıflatıyor, kalıcı korkulara yol açıyor.
Bazen gerçek bir tehdit olmadan da insanlar kendilerini çaresiz, tehdit altında hissediyor.
İşte bu da en az fiziksel zarar kadar tehlikeli bir durum.
Bu yüzden artık sadece “haber okur yazarlığı’’ değil “psikolojik direnç okur yazarlığı’’ da geliştirmemiz gerekmektedir.
Her bilgiye koşulsuz inanmak yerine, önce kendimize sormalıyız:
Bu haber beni niye bu kadar etkiledi?
Doğruluğunu kontrol ettim mi?
Kaynağı güvenilir mi?
Çünkü artık savaşlar sadece cephede değil ekran başında da veriliyor.
Ve çoğu zaman silah olarak kullanılan şey, kelimeler.
Unutmayalım, yanlış bilgi yalnızda bir algıyı değil bir ruhu da yaralayabilir.
Ruhun yarası bazen fiziksel olandan çok daha derin olabilir.