Engelleme Çabaları, Dönen Entrikalar

Nutuk’tan büyük zaferin nasıl kazanıldığını aktarmaya devam ediyorum. Yazımızın dünkü bölümünde, büyük taarruz öncesi ordu kademelerinde yaşanan çekişmeleri ve bunun yaşattığı karmaşayı sizlerle paylaşmaya başlamıştık. Bugünkü yazımızda da yine Ali İhsan Paşa’nın giriştiği olumsuz çabaları yine Nutuk’tan, yine Atatürk’ün sözleriyle aktarmaya devam ediyoruz:
“Ast kumandanları, üstlerine karşı itaatsizliğe ve görevlerini yapmamaya kışkırtma ve bu davranışları destekleme gibi tutumları yanında, ordunun itaat ve vazife hissiyle oynayacak kadar entri¬kaya meyilli olduğu kanaatini hâsıl ettirdi.


En küçük kademeye kadar bütün ordusuna, ehemmiyetli ehemmiyetsiz her işin ve her kararın ancak kendi tarafından verilebileceğini telkin ederek, bütün ordusunda yalnız kendisinin sahibi kudret olduğunu zannettirmek. Bü¬yüklerinden üstün olduğunu herkese ispat etmek endişesinde bulunmak. Bü¬yüklerinin gerek resmî iş ve gerek özel hareket hattı bakımından itibarlarının düşkün olmasını araştırmak. Muharebe açısından tedbirde isabet ve sinirde sağlamlık yönleriyle kendisini deneme fırsatı bulunmamış olmakla birlikte, bu hususta anlaşılan karakteri şuydu: Herhangi bir başarısızlığı mutlaka astına veya üstüne yükleme yolunu her zaman düşünmesi. İhsan Paşa, yumuşak ve nazik davranışlardan çok, sert ve resmî davranışla iş yaptırmayı lüzumlu gösterir.


Efendiler, Ali İhsan Paşa, Meclis’teki muhalifler grup ileri gelenleri ile de temas ve haberleşmelerde bulunuyordu. Kendisinin kumandanlığına nihayet verilerek hakkında kanunî muameleye devam edilmek üzere Müdafaa-i Milliye Vekâle¬ti emrine verilmesini uygun gördüğüm 18 Haziran 1922 gününün ertesinde, yani 19 Haziran tarihinde, o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi İkinci Reisi bu¬lunan Rauf Bey’den İhsan Paşa ile alakayı gösterir makine başında bir şifre telgraf almıştım. Yeri gelince bu telgrafı da bilginize sunmuştum. O günlerde Adapazarı, İzmit taraflarında gezide bulunuyordum. Rauf Bey telgrafında diyordu ki: “1’inci Ordu Kumandanı Ali İhsan Paşa’nın görevden alınarak Divan-ı Harbe verilmek üzere Konya’ya gönderildiğine dair Meclis çevrelerinde dedikodulara yol açan bir söylenti vardır….”


Efendiler, düşman ordusunun cephe ve teşkilat durumu ile, ona karşı Batı Cephesindeki kuvvetlerimizin esas olarak iki ordu hâlinde kurulup düzenlenmiş olduğunu söylemiştim. Öteden beri tasarlamış olduğumuz taarruz planımızın ana çizgilerini arz edeyim:
Düşündüğümüz, ordularımızın ana kuvvetlerini düşman cephesinin bir kanadında ve mümkün olduğu kadar dış kanadında toplayarak, bir imha meydan muharebesi vermekti. Bunun için elverişli bulduğumuz vaziyet, ana kuvvetlerimizi, düşmanın Afyonkarahisar yakınlarında bulunan sağ kanat grubu, güneyinde ve Akarçay ile Dumlupınar hizasına kadar olan alanlarda toplamaktı. Düşmanın en hassas ve önemli noktası orasıydı. Düşmanın en hassas ve mühim noktası orası idi. Seri ve kati netice al¬mak, düşmanı bu kanattan vurmakla mümkündü.
Batı Cephesi Kumandanı İsmet Paşa ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi Paşa, bu bakımdan bizzat Iüzumu gibi incelemeler yapmışlardı. Hare¬ket ve taarruz planımız çok evvel tespit edilmişti.


Konya’ya gelmiş olan General Townshend’in isteği üzerine, kendisiyle görüşmek için, Ankara’dan hareket ederek 23 Temmuz 1922 akşamı Batı Cephesi Karargahı’nın bulunduğu Akşehir’e gittim. Savaş planı üzerinde görüşürken Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi’nin de katılmasını uygun bulduk. Ben, 24 Temmuz’da Konya’ya gittim. 27’sinde tekrar Akşehir’e gelmişti. 27/28 Temmuz gecesi birlikte yaptığımız görüşme sonunda, tespit edilmiş olan plan gereğince taarruz etmek üzere, 15 Ağustos’a kadar bütün hazırlıkların tamamlanmasına çalışmayı kararlaştırdık.” (Yarın: Büyük Taarruzun ayak sesleri)