Çocukken en çok merak ettiğim yerlerden biri, evimizin misafir odasıydı. Oda genellikle
kapalı olurdu, yalnızca özel misafirler geldiğinde açılırdı. İçeri girdiğimde havada duran
naftalin kokusu, hiç eskimeyen koltuklar ve cam sehpanın üzerindeki dantel örtü dikkatimi çekerdi.
Ayrıca yaz günleri tarhana kurutulur,bu odanın keyfini tarhana bizden daha çok çıkarıdı.
Annemi küçük yaşta kaybettiğimiz için beş kardeşin en büyüğü ablam evin annesiydi.
Evin düzeni ablamdan sorulurdu.
Bir gün ablamdan gizlice ona fark ettirmeden kapıyı aralayıp içeri süzüldüm. Kristal
şekerliğin içindeki rengârenk akide şekerlerine gözüm takıldı. Elimi uzatıp bir tane aldım,
sonra biraz daha… Tam o sırada ablamın sesini duydum.
"Ali! Misafir odasına mı girdin yoksa?"
Kalbim küt küt atıyordu. Şekerleri avucumda saklayarak sessizce odadan çıktım. O gün
yakalanmamıştım ama misafir odasının gizemi, aklımda hep bir sır olarak kaldı. Şimdi dönüp
baktığımda, o odanın sadece misafirlere değil, çocukluğumun en güzel hatıralarına da ev
sahipliği yaptığını fark ediyorum.