Türkiye’nin bugünkü çocukları, yarınların gençleri ve yaşlıları olarak çok talihsizler. Çünkü yaşadıkları evlerde, binalarda, gezdikleri sokaklarda, caddelerde, parklarda, öğrenci oldukları okullarda o kadar çok kötü örnekler var ki.
Anne, baba, öğretmen, kadın, erkek, o kadar az iyi örnek, o kadar çok iyi olmayan örnekleri görüyorlar ki.
Her şeyden önce temiz sokaklarda, kaldırımlarda yürümeleri, temiz parklarda oynamaları, evlerinin temiz bahçelerinde sohbet etmeleri olanaksız.
Her yer beton, taş. Mahalle aralarında top kullanarak spor yapacak toprak alanlar kalmadı.
Merhaba diyerek hatır soran komşular, acı veya tatlı günlerde yaşanan ziyaretler yok gibi. Hatta, gülümseyerek çevreye umut ve huzur katan kadın veya erkekler neredeyse tek rakama indi. Hayat pahalılığını tek rakama indireceklerini söyleyen bakanlar ve politikacılar, insanların yüzlerine vuran mutluluk ve umudun tek rakama indiğini kesinlikle göremezler, gerçekten de göremiyorlar.
Türkiye’nin küllük ve çöplük haline geldiğini zaten göremezler, müthiş lüks araçlarından ve korumalarının sayısız aracından.
Cumhurbaşkanlığı’nın ve bakanlıkların her düzeydeki birimlerinde çalışanlar, TBMM’deki milletvekilleri, siyasal partilerin yöneticileri, belediye başkanları da göremiyorlar Türkiye’nin kocaman bir çöplüğe ve küllüğe doğru gittiğini, hatta vardığını.
Merak ve hayret ediyorum gerçekten; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Yükseköğretim Kurulu, devlet, özel ve vakıf üniversiteleri, Türkiye Odalar Birliği, Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu, sendika, oda ve baro tipindeki meslek örgütleri, dernek, vakıf ve kooperatif şeklindeki demokratik kitle örgütlerinin yönetici ve çalışanları, spor kulüpleri ve taraftarları, böyle bir çöplük ve küllükte yaşamayı nasıl içlerine sindirebiliyorlar.
Siyasal partilerin yöneticileri, sözcüleri, sizler huzur içinde evlerinizden çıkabiliyor, yine huzur içinde dönebiliyor musunuz?
Türkiye’nin küllük ve çöplük olmasında hepinizin payının olduğuna inanıyorum. Biliyorum ki, yöneticisi veya üyesi olduğunuz partilerin sokakta içen ve yiyen mensuplarının çoğu, belki de en az yüzde 90’ı her gün küllük ve çöplük alanlarının genişlemesine katkıda bulunuyor.
Sokakları, kaldırımları gezin, iş yerlerinin, dershanelerin, okulların, lokantaların, kafelerin ve kahvehanelerin önlerinden geçin, hastanelerin, üniversitelerin bahçelerine gidin, çok büyük çöplük ve küllükleri görün, kendinize gelin ve masalara oturmaktan utanın.
Televizyonlarda kin ve nefret saçan yöneticilerinizin ekranlarda ürettikleri şiddet dilinin, yalanın, iftiranın, hakaretin ve tehdidin oluşturduğu kirlilik alanlarına hangi adı vereceğiz. Küllük mü, çöplük ve mezarlık mı, ne diyeceğiz?
Sigara izmaritlerinden ve diğer çöplerden oluşan küllüğü ve çöplüğü temizlemek mümkün. Dilinizin ürettiği, gözleri ve beyinleri çok rahatsız eden, insan tanımına çok aykırı düşen dil kirliliğinin uçuştuğu yerlere ne ad vereceğiz, verebileceğiz? Adaletsizliklerin, haksızlıkların, vicdansızlıkların, yoksullukların ürettiklerine, acılara, gözyaşlarına, işkencelere, işkence gibi yaşatılanlara?
Ey söylemek ve uygulamak yetkisi taşıyanlar, siz yapıyorsunuz, başkalarını yapmakla suçluyorsunuz, nasıl bir vicdan bu sizlerdeki, nasıl? Sizleri kimler ve nasıl yetiştirdi, daha doğrusu yetiştiremedi.
Çocuklara, yaşadıkları veya okudukları yerlerdeki kötü örnekler yetmezmiş gibi, bir de sizler, ekranlarda ve açık alanlardaki reklamlarda olumsuz örnekler veriyorsunuz. Neden, ektiğiniz kin, nefret ve düşmanlık tohumlarının, bugünkü veya daha doğmamış çocukların kanlarının, bugünkü veya daha doğmamış annelerin gözyaşlarının dökülmesine neden olabileceğini düşünemiyorsunuz?
Kan ve gözyaşları elbette bir gün bitecek, ektiğiniz kin ve nefret tohumları kuruyup havaya ve toprağa karışacak, ürettiğiniz silahlar yok edilecek, eller o silahları değil, melekleşmiş insanların ellerini tutacak, kollar o silahları taşımayacak, yerin üstündeki gerçek insan meleklerin bedenlerine sevgi ve dostlukla sarılacak, eller birbirleriyle tokalaşacak.
Sizlerle ilgili kararı ise toprak verecek, inancıma göre.
Tüm diller yaşayacak, ancak Dünyanın ortak dili sadece “Sevgi” olacak.
Toprağın altında olsanız da, şiddetin sonlandığını, sevgi ve dostluk içinde yaşandığını, yerin üstünün gerçek cennet, canlıların gerçek melek olduğunu göremeseniz de hissetmenizi dilerim.
Şu sözlerime güveniniz. İnsanın tarihi boyunca yaşamış ve bugün yaşamakta olan hiç kimseden nefret etmiyorum. Bende başaramadılar üretmeyi, kin, nefret ve düşmanlık eken zayıflar. Sadece eleştiridir yazdıklarım.
Haydi, yerin üstündeki insan melekler, küllük ve çöplüğü yerin üstündeki gerçek cennete dönüştürmek için şiddetsiz ve silahsız, akıllı ve vicdanlı, haydi…
Çiçeklik değil, sanki açık hava küllüğü Ankara'da.