Anneler ve  gözyaşları ilişkisi ne yazık ki sürüyor.

Nerede veya nerelerde?

Türkiye’nin ve Dünya’nın konuları sorunları ve olayları ile birazcık ilgilenenler, evet  birazcık, sorumuzun yanıtını kesinlikle verebilir, en az 50’den fazla ülkenin adını söyleyebilir.

Bu ülkelerin içinde Türkiye’nin olmamasını isteyenler elbette çok fazla. Hatta yüzde yüze yakın, belki de yüzde yüz.

Keşke…Bir kez daha ne yazık ki diyeceğim. Evet, ne yazık ki Türkiye, annelerin ağladığı, gözyaşı döktüğü, hakarete uğradığı  ülkelerin içinde.

İnsanlar, iyi veya iyi olmayan olaylar karşısında duygulanırlar. Üzüntü, korku, gurur, mutluluk, merak ve umut gibi duygular algıyı üretir, algı ve duygu birleşimi de çoğunlukla dışa karşı şiddetsiz  tepkiyi.

Tepki; sesli veya sessiz, “ahhh” veya “ohhh” şeklinde seslendirilir veya gözyaşlarının eşliğinde hıçkırıklarla.

Akıl ve vicdanın sustuğu yerlerde, gözyaşı döken anneler sadece insanlar arasında yok. Hayvanlardan birkaç örnek vermek isterim.

Yavrusu, kuzusu yanından alınıp başka yere veya kesime götürülen anne koyunun ağıtlarını duydunuz mu, gözyaşlarını gördünüz mü?

Zehirlenerek, boğularak veya bir aracın çarpması sonucu öldürülen yavru kedilerin, yavru köpeklerin, annelerinin, miyavlayarak veya havlayarak, aslında ağlayarak isyan edişlerine tanık oldunuz mu? Gözlerden akan yaşları gördünüz mü hiç?

Büyük baş veya küçük baş hayvanlar dünyasının anneleri ve gözyaşları ile ilgili çok daha örnek verilebilir. Vahşi insan türünün yaptığı avcılığın veya diğer şiddet türlerinin döktüğü kan ve döktürdüğü gözyaşları ile ilgili olarak.

Türkiye ve Dünya hapishaneleri, annelere gözyaşı döktüren alanlar. Siyasetçiler, belediye başkanları veya görevlileri, hukukçular, öğrenciler, gazeteciler, yazanlar, konuşanların bulunduğu hapishaneler. Kadın veya erkek, çocukları veya eşleri hapishanelerde tutsak olan çok sayıda anne yaşıyor, yazılarımda inanarak, mutlaka cennet hale gelecek dediğim yerin üstünde. Üstelik çoğunluğu, inanç, duygu ve düşüncelerini seslendirdikleri, doğuştan kazanılan bir hak olan ifade özgürlüğünü, kendi doğruları olarak kullandıkları için.

Şu anda Türkiye’de altı tür insan kişiliği yaşıyor. Yapmaya çalıştığım yorum, herkese göre değişebilir elbette.

İlk sırada, yalan, iftira, hakaret ve tehdit üretenler, kendileri ürettikleri halde, toplantılarda veya televizyonlarda gözümüzün içine baka baka,  farklı görüş ve inançtaki insanları suçlayanlar.

İkinci sırada, çocuklarından veya eşlerinden dolayı “ahhh” diye ağlayan anneler.

Sonra, üçüncü sırada, çok insanın, bazen binlerin, on binlerin, milyonların “ahhh” dediği olaylar, ölümler, gözaltılar, tutuklamalar, hapis cezaları veya değişik yöntemlerle hakların  “yok” sayılması karşısında “ohhh” diyenler. Birileri acı çekerken, korkarken, nasıl olabiliyorsa mutluluk içinde sevinç çığlıkları atanlar.

Ah veya oh’ların farkında olmalarına karşın, duygularına ve düşüncelerine, sonuçta da dillerine “iç baskı, iç şiddet” uygulayanlar dördüncü sırada.

Beşinci  sırada ise küçük yaştaki çocuklar, zihinsel engeli veya hastalığı bulunanlar.

Altıncı ve son sırada ise yine insan soyunun utanması gerekenler, belki de acıması. Sosyal medyada veya kendileri gibi olanlarla yaptıkları sohbetlerde (?) anneler ve eşler için çirkin sözler söyleyenler.

Kadın-erkek birlikteliği ve dayanışması ile önlenebilir, bu şiddet türleri, utançlar ve sonuçta da annelerin gözyaşları. Haydi, melekleşmiş insanlar, şiddetten uzak, sevgi, dostluk, barış ve umut içinde, kadın-erkek birlikteliği ve dayanışması ile… haydi.