Bu haftaki yazımızı kaleme alırken içimde hafif bir hüzün ve eski günlerin özlemi vardı.
Belki mevsimin etkisi, belki zamanın insan ruhunda açtığı görünmez izler… Kim bilir?
Bildiğim tek şey var: her geçen gün bizden bir parça alıp götürüyor ve her fotoğraf o kaybolan parçayı bir yerlerde saklamaya çalışıyor.
Fotoğraf, zamana karşı verilen en zarif direniştir.
Bir bakışta, bir dokunuşta, bir sokak lambasının altında titreyen yalnızlıkta…
İşte bütün bir ömür, kimi zaman tek bir karede gizlidir.
Biz farkında olmasak da yaşarken pek çok şeyi kaybederiz.
Gözümüzün önünden hızla akıp giden hayatı bir fotoğraf durdurur ve fısıldar:
“Bunu yaşamıştın.”
Çocukluk fotoğraflarımızı düşünelim. O eski, hafif sararmış kareleri…
Şimdi dönüp baktığımızda, içimizde garip bir sızı duymamıza sebep olan o anlar, belki de yaşarken sıradan gelmişti.
Ama zaman, her şeye farklı bir renk verir: sarı, solgun ve biraz da hüzünlü bir renk…
Fotoğraf, sadece bir görüntü değildir.
Bir kokuyu, bir sesi, bir duyguyu taşır içimizde.
Bir yokuşun başında çekilmiş bir kare, belki o günkü yorgunluğumuzu değil,
o yokuşu birlikte aştığımız bir dostun sıcaklığını hatırlatır bize.
Ve bir gün anlarız ki;
Hayat, hızla koştuğumuz anlardan çok, durup derin derin baktığımız anlardan ibarettir.
Fotoğraf tam burada devreye girer:
Bize durmayı, bakmayı ve hatırlamayı öğretir.
Her fotoğraf, içimizde gizli kalmış bir hikâyeye açılan bir kapıdır.
O hikâyelerde bazen bir vedanın burukluğu, bazen bir kavuşmanın coşkusu, bazen de zamansız kayıpların sessiz ağıtı vardır.
Kimi karelerde gözümüz yaşarır, kimi karelerde dudaklarımızda hafif bir tebessüm belirir.
Çünkü her fotoğraf biraz biziz, biraz da bizden kalan…
Hayat, zamanla hafifleyen bir yük gibi omuzlarımızdan akıp giderken;
fotoğraflar, yükün en kıymetli parçalarını bir sandıkta saklar gibi korur.
Bazen eski bir dostun gönderdiği unutulmuş bir fotoğraf,
bazen çekmecenin köşesinde rastlanan tozlu bir albüm,
bazen de telefonun hafızasında ansızın karşımıza çıkan bir kare…
Hepsi, geçmişe bir kapı aralar.
Ve biz, o kapıdan geçerken hem gülümser, hem de içimizde ince bir sızı hissederiz.
Fotoğraf, bize sadece “ne kadar büyüdüğümüzü” değil,
“nerelerde küçüldüğümüzü”,
“ne zaman kaybolduğumuzu”,
ve “hangi anlarda yeniden doğduğumuzu” da anlatır.
Hayatımız fotoğraf.
Ve her fotoğraf, zamanın hoyrat ellerine karşı açılmış küçük ama anlamlı bir zaferdir.
Kıymetini bilelim o küçük zaferlerin.
Çünkü bir gün her şey solacak, her şey değişecek…
Ama bir karede saklı bir bakış, bir gülüş, bir elvedanın son sesi;
hep bizimle kalacak.
Ve belki de, en çok o zaman anlayacağız:
Aslında hayatı değil, yalnızca fotoğrafları saklayabilmişiz
Göz ucuyla geçip gitti sandıklarımız,
bir gün gelir, yüreğimizin tam ortasına yerleşir.
Ve anlarız ki;
fotoğraf, unuttuklarımızın en sadık hatırlatıcısıdır.