İki hafta önceki yazımı yine Sırrı Süreyya Önder ile ilgili yazmıştım. Umudumuz sağlıkla aramıza dönmesiydi.

Olmadı…

Çok üzdü sevenlerini, dostlarını.

Vefatının ardından bir de olur olmaz söz edenler vardı ki üzülsem mi yok mu saysam bilemedim anlamaya çalışsam da olmadı, anlayamadım, insan olarak üzüldüm.

Hangi akılla ve ahlakla sosyal medyada uzun uzun hakarete varan sözler ederler anlamak mümkün değil. Elbette onlar kendilerince bir şeyler anlattıklarını zannediyor olabilirler ama en azından benim anlamam mümkün değil.

İnsanların söylediklerini, yaşam felsefelerini ve dünyaya hangi pencereden baktıklarını bir bütün olarak değerlendirmek ve kişi hakkında konuşurken de aynı çerçevede konuşmak gerekir.

Sırrı Süreyya Önder’in, “Ben bu cumhuriyetin ne hayrını görmüşüm” sözünü bağlamından kopararak, öncesinde ve sonrasında neler konuştuğunu, neden böyle söylediğini anlamamak neyse de çarpıtmak hiç de insani bir davranış değil.

Bir insanın, her insanı sevmek gibi bir zorunluluğu yok, düşüncesine de katılmayabilirsiniz ancak “Herkesin değer verdiği ‘Cumhuriyet’ üzerinden ya da “Din” üzerinden vurmak ya cehaletten ya da üreteceği bir düşünce olmadığından olsa gerek.

Gerek geleneklerimiz gerek inancımız gerekse insan olmanın verdiği sorumluluğumuz bize “ne hastaneye ne de toprağa” düşenin ardından kötü söylenmemesini öğütler.

Ayrılıklarımızı öne çıkararak toplumda ikilik yaratıp hem insanlığa hem ekonomiye hem de enerjimizi kötülüğe harcamanın kime ne yararı var?

Yazımı uzatmayacağım.

Evet, bir yıldız daha kaydı aramızdan hem de BARIŞ için çırpınırken. Hem Türk hem de Kürt çocuklarının daha fazla “heba” olmaması için.

Muhtemelen yaşadıkları ağır geldi, olan rahatsızlığını tetikledi ve aramızdan ayrıldı.

Işıklar içinde uyu güzel insan. Farkında olanlar seni; gülen yüzünle, esprilerinle, sabrınla, sanatınla ve insan yanınla hatırlayacak, anacak.

Ötesi mi? lafügüzaf…