Bilindiği üzere Ülkemizin ekonomik durumu hiçte iyi değil. Enflasyon aldı başını gitti, hayat pahalılığı halk için...

Bilindiği üzere Ülkemizin ekonomik durumu hiçte iyi değil. Enflasyon aldı başını gitti, hayat pahalılığı halk için dayanılmaz hale geldi. Bütçe açığı kabul edilebilir sınırları çoktan aştı. Cari açık ve dış ticaret açığı bizi el kesesinden beslenir hale getirdi, dış borcu da arşı alaya çıkardı. Merkez bankası ve hazine tam takır, öyleki TCMB, iki ay sonraki ithalat bedelini karşılayabilecek mi karşılayamayacak mı? Tartışılır oldu. Tüm bunların üstüne üstlük, seçim nedeni ile uygulanan ekonomi politikası da işi iyice ağırlaştırdı ve ekonomiyi içinden çıkılamaz hale getirdi.

Ahvalimiz o şekilde ki kredi kartlarından avans para çekilmelerine kısıtlama getirildi, sonra vazgeçildi. Arkasından da mevduat hesaplarından para çekilmeye sınırlama getirmeyi düşünecek derece de vahim bir duruma düşüldü. Ülkemizin uluslararası risk primi (CDS) tavan yapmış ve Türk ekonomisi dünya piyasalarında tam anlamıyla güven kaybetmiş durumdadır.

28 Mayısta iktidara gelecek olanın işinin ne kadar zor olduğunu anlatmaya gerek yok. Mevcut İktidar, iktidar olmaya devam ederse, ekonomide kontrollü bir rejime geçeceğinin ve birçok kısıtlamayı hayatımıza sokacağının işaretlerini vermeye başladı. Gelecekte çok ağır bir ekonomik yük ile karşılaşacak olan iktidar, bu yükü emeği ile geçinen halk kitlelerinin üzerine mi yıkacak yoksa adil bir şekilde toplumun her kesimine dağıtacak mıdır? Mevcut iktidarın şimdiye kadarki uygulamalarına tanık olduğumuz için ekonomik enkazın emeği ile geçinen işçi memur ve dar gelirlinin üzerine yıkılacağı aşikârdır.

Ekonomik külfetin dar gelirlinin üzerine yıkılmasının yolu: Ücretlerin sabit tutularak fiyat hareketlerinin önünün açılmasıdır yani enflasyondur. Enflasyon ile geçmişte yapılan hatalar sonucu oluşan ekonomik enkazın yükü işçi, memur, sabit ve dar gelirli ile emeklinin sırtına yüklenecektir.

Bunun karşısında, ücretli ve dar gelirli kesim sessiz kalacak mı, elbette ki hayır, halk sesini yükseltmeye çalışacak, hak talebinde bulunacaktır. Hazinenin boş olması ve gelecekte de dolacağının gözükmemesi nedeni ile halktan gelen ‘’yoksulluğun ve hayat pahalılığının giderilmesi’’ talebi karşılanmayacaktır. Cari açık, dış ticaret açığı ve ağır borç yükü nedeni ile yeni borç bulmak o kadar da kolay olmayacağı için sorunlar içinden çıkılamaz bir hal alacaktır.

Sonuçta; ağır ekonomik şartlar altında bunalan geniş halk kitleleri taleplerini dile getirmek için her yola başvuracak ancak; yukarıda belirttiğimiz nedenlerden dolayı bu talepler karşılanmayacaktır.

Geniş halk kitlelerinin talebini karşılayamayan Hükümet, uluslararası konjuktürü de dikkate alarak, ekonomik kısıtlamaların yanısıra halk kitlelerinin hak taleplerine de kısıtlama getirecektir. Hükümet gelişecek tepkileri sönümlendirmek ve talepleri susturmak için Otokrasiyi bırakıp açık diktaya yönelecek, hak ve özgürlükleri de askıya alacaktır. Tercih edilecek yöntem de açık diktatörlük olacaktır.

Türk Halkının açık bir diktatörlükle karşılaşması için Dünyanın ve Türkiye’nin, ekonomik ve siyasi koşulları son derece uygundur. Emareler de bu yöne doğru yol aldığımızı göstermektedir.

Türk seçmeninin 28 Mayıs’a bu bakış açısıyla yaklaşması, gelecekte karşılaşacağı gerek ekonomik zorlukları, gerekse hak ve özgürlük kısıtlamalarını göz önünde bulundurarak bir tercihte bulunması zorunluluk arz etmektedir.