Çok farklı ve detaylı açıklamaları olmasına rağmen; Osmanlı İmparatorluğu’nun geri kalmasında öne çıkan nedenler arasında aşağıdakiler...

Çok farklı ve detaylı açıklamaları olmasına rağmen; Osmanlı İmparatorluğu’nun geri kalmasında öne çıkan nedenler arasında aşağıdakiler sayılabilir.[3]:

  • Ümit Burnu’nun keşfi (1488) ve Doğu-Batı ticaretinin Osmanlı topraklarından değil Afrika’nın güneyinden yapılmaya başlamasını getirmiştir. Ticaret Osmanlı’dan uzaklaştıkça Osmanlı içine kapanmış ve kapanmanın ideolojisini de yapmıştır.
  • Batı, İskoç Aydınlanması ve ardından gelen sanayi devriminde büyük adımlar atarken, Osmanlı konuyla ilgilenmemiş, Osmanlı topraklarındaki gayri müslimler de batı ile ticaretleri ve bu ticareti de bir yandan kapitülasyonların diğer yandan da batı hukuk sisteminin koruması ve kuralları altında zenginleşirken, Osmanlı’nın Müslüman tebaası askerlik ile cepheden cepheye koşmaktan ve köylerinde geleneksel tarım ile uğraşmaktan başka bir şeyle ilgilenmemiş, rasyonel olmaktan uzak bir dünyanın içinde kalmıştır.
  • Ticaret ve ticaretin yapıldığı hukuk sistemi çağdaş ticareti ve sorunlarını çözememesi yüzünden de kısır kalmıştır.
  • Fütuhat da bitince ve hatta toprak kayıpları başlayınca da gelirler düşmüş, Sarayın ve ordunun idamesi güçleşmiştir.
  • Saray ve yöneticilerin ekonomik olarak sorunu ise rekabet, batılıları yakalamak, sanayi devrimini kıyısından köşesinden yakalamak yerine Saray’ın, İstanbul’un ve Ordunun iaşesinin temin edilmesi (İaşe ekonomisi-Mehmet Genç) olmuştur.

Sonu gelmeyen savaşlar ve Saray’ın harcamalarının finansmanında vergi sisteminin yetersizliği (kapitülasyonlar ve üretkenliğin sadece köylü ve küçük esnaf ve zanaatkârın üzerinde kalması) yüzünden Osmanlı, bütçe açıklarını paranın tağşişi (madeni paranın içine kıymetsiz maden karıştırarak değerinin düşürülmesi) ve iç borçlanmalarla karşılama sürecinden zaman içinde dış borçlanmaya kaydırmıştır. İlk dış borçlanmasını da 1854 Kırım Savaşı’nın getirdiği finansman ihtiyacını karşılamak üzere yapmıştır.

Osmanlı, Kırım Harbi’nin finansmanı için 1854’te dış borçlanmaya başlamış ve 1874’e kadar yurt dışından 15 defa borçlanmıştır. Borçlanma ile eline 127 milyon Osmanlı Altın lirası geçmiş ama borç miktarı ise eline geçenin neredeyse iki katı, 239 milyon lira olmuştur[4]. 1875’e gelindiğinde 200 milyon Sterling’e ulaşmış ve yıllık anapara ve faiz ödemeleri ise 11 milyon Sterling ile Osmanlı Devleti’nin gelirlerinin %60’ına ulaşmıştır[5]. Borçlanılan tutarlar gelir yaratacak faaliyetler yerine tüketime ve cari harcamalara gidince de sorun, borcun borçla ödenmesi (Ponzi finansman) haline dönüşmüştür. Borcun borçla finansmanı ise borçların ödenebilme boyutlarını aşmasını getirmiştir.

Osmanlı 1865 yılından itibaren borçlarını çevirebilmekte güçlük yaşamaya başlamış gerek Osmanlı Bankası’ndan alınan avanslar gerekse yüksek faizli borçlar ile borçlar çevrilebilmiş ve iflas ertelenebilmiştir. Borcun borçla ödenmesi süreci yeni borç bulabilmek için siyasi tavizleri de beraberinde getirdiği için beka sorununu tetiklemiştir.

Uluslararası piyasalarda 1873 yılında yaşanan borsa krizi nedeniyle yeni borçlanma kanallarının tıkanmasıyla Osmanlı borcunu çeviremez olmuş ve 1876 yılında borç ödemelerini yapamayacağını beyan etmesiyle de uluslararası piyasalardan borçlanması imkânı kalmamıştır. Daha sonra alacaklılarla (Fransız, İngiliz ve Alman) müzakerelere başlanmış ve nihayet 1881 yılında bir antlaşmaya varılmıştır. İşte bu süreç sonunda Muharrem Kararnamesi ile borç konsolidasyon düzenlemesidir. Kararname ile alacaklıları temsilen Düyun-Umumiye İdaresi kurulmuş ve bazı vergi gelirlerinin bu idare tarafından toplanması ve alacaklılara ödenmesi konusu düzenlenmiştir.

Osmanlı’nın son zamanlarını tarihi romanlarla anlatmaya çalışan Servet Taşdelen, son kitabı olan Osmanlı’da Bir Konsolit Hikayesi’nde 1870lerin ilk yarısını heyecanlı bir roman şeklinde kurgulamıştır. Okuyucu heyecanlı bir romanı okur gibi kitabı elinden bırakmakta güçlük çekmektedir.

Saray içindeki entrikalar, sadrazamın oyunları, sürgünler, Sultan Abdülaziz’in bu olaylar içindeki rolü, Hersek’teki karışıklıklar, Avusturya’nın müdahalesi, harem içindeki ilişkiler, haremdeki kadınların harcamaları ve borçları, Hazine’ye borç vermeleri, Duyun-u Umumiye’ye gidiş, moratoryum (Ramazan Kararnamesi) ilan edildikten sonra vatandaşa olan borçlar ödenmezken Saray’ın sahip olduğu konsolitlerin ve faizlerinin ödenmesi, Sultan Abdülaziz’in tahtan indirilip yerine Sultan Murat’ın geçirilmesi romanın etrafında döndüğü olaylardan sadece bazılarıdır. Okuyucu Roman’ı okuduktan sonra bildiğimiz tarihin ne kadar üstten ve hamaset dolu olduğuna yakından şahit olacaktır.

Muharrem Kararnamesi’nden önce hazırlanan Ramazan Kararnamesi (1875) olayının perde arkası da Roman’ın ele aldığı konulardandır. Ramazan Kararnamesi, 1881 tarihindeki Muharrem Kararnamesinin provası gibidir.

1975’e gelindiğinde gerek Balkanlardaki karışıklıklar gerek Osmanlı Devleti’nin o yılki mali durumu ve gerekse siyasal ortam, yeni bir borçlanma yapılmasına imkanını ortadan kaldırmıştı. Bu durumda borç ödemelerin kısılması için bir program hazırlandı. Program, Rus yanlısı olarak bilinen Sadrazam Mahmut Nedim Paşa (nam-ı diğer Nedimof) tarafından hazırlanan Kararname ile “… ödemesi gereken iç ve dış borçların faiz ve itfa bedellerinin 5 yıllık süre içinde, sadece yarısının ödeneceği, diğer yarısı için de 10 yılda itfa edilecek %5 faizli tahviller verileceği duyurulmuştur. Bu kararlar Avrupa mali çevrelerinde fırtına koparmış, Osmanlı’nın açıklarının finansmanında önemli kaynak olan finans piyasalarında Osmanlı hükümeti protesto edilmiştir. Kararnameyle oluşturulan planlara rağmen “vadedilen bu yarım ödemeler de yapılamamıştır”.

Avrupa ülkeleri, bu olumsuz gelişmeler üzerine vatandaşlarının haklarını güvence altına almak için temel olarak Osmanlı Devleti üzerine mali egemenlik kurmaya yönelik olarak bir takım ödeme planları getirmişlerse de Osmanlı bunları kabul etmemiş, süreç Duyun-u Umumiye’ye kadar devam etmiştir. 1881 tarihli Muharrem Kararnamesi ile dış borçların miktarı indiriliyor, ödeme koşulları yeniden düzenleniyordu. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti, imparatorluk içinde yabancı alacaklıların temsilcisi olarak çalışacak, devlet içinde devlet gibi davranacak ve devletin vergi gelirlerinin bir bölümünü alacaklılar adına toplayarak Avrupa’ya aktaracak yeni bir örgütün, Duyun-u Umumiye’nin kurulmasını kabul ediyordu.

İyi okumalar

[1] Osmanlı’da iç borçlanma araçlarından birisi

[2] Taşdelen S.S. 2021: Osmanlı’da Bir Konsolit Hikayesi; Aya Kitap, İstanbul

[3] Soydemir S. 2019: Borç Yiğidin Kamçısı mıdır? Osmanlı Devleti’nin Borçlanması ve Borçlanma Araçları; https://dergipark.org.tr/tr/pub/ekonomitek/issue/61917/926530

[4] Yılmaz F.1995: HUKUKİ -İKTİSADİ – MALİ YÖNLERİYLE OSMANLI BORÇLARININ (Düyün-u Umumiye-i Osmaniye’nin) TASFİYESİ MESELESİ; http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/25775.pdf

[5] Pamuk O. 2001: Osmanlı Devleti’nin Dış Borçlanma Deneyimi , Muhasebe ve Finansman Dergisi no12.