Şike, Fransızca chiqué “dalavereli” sözcüğünden alıntıdır, özellikle spor müsabakalarında hile yapmak veya sonucu etkilemek amacıyla yapılan...

Şike, Fransızca chiqué “dalavereli” sözcüğünden alıntıdır, özellikle spor müsabakalarında hile yapmak veya sonucu etkilemek amacıyla yapılan ahlak ve yasadışı faaliyetleri ifade eden bir terimdir.

Şike genellikle futbol, basketbol, tenis gibi popüler ve profesyonel spor dallarında gerçekleştirilir. Şike yoluyla, takımların ya da bireysel sporcuların lehine sonuçlar elde etmek ve kazanma şansını artırmak amaçlanır.

Şike, farklı şekillerde gerçekleştirilebilir. Bunlar arasında maç sonucunu etkilemek için takım sahiplerinin ya da oyuncuların rüşvet alması veya vermesi, hakemlerin veya diğer yetkililerin maçı yönlendirmesi, gibi yöntemler bulunur.

Örneğin şike yapan bir futbolcu rakip takıma avantaj sağlamak için ceza sahasında kasti faul yapıp karşı takımın penaltı kazanmasına yol açabilir veyahut da tam gollük pozisyonda topu taca atıp takımının golden mahrum kalmasına neden olabilir. Malum şikede binlerce yol ve yöntem vardır ama sanırım bu örnekler yeterli olmuştur.

Şike, sporun temel prensiplerine ve fair play ilkesine aykırıdır. Spor müsabakalarının adil ve dürüst bir şekilde yapılması, herkesin eşit şartlarda mücadele etmesi önemlidir. Şike, sporun doğasına ve güvenilirliğine zarar verir, seyirci güvenini sarsar, sporun rekabetçi ruhunu zedeler ve sonuçta sistemin bütününe zarar verir.

En nihayetinde şikeyi, hele hele ustalıkla yapılan bir şikeyi ispatlamak çok kolay değildir ama seyirci ispatlanmasa da şikeyi hisseder, şike yapanı aşağılar şike ile maç kazanan takıma ise itibar etmez…

Peki, şike sadece spor alanında mı olur?

Elbette hayır hayatın birçok alanında şike olarak değerlendirilmesi gereken eylemler gözlemlenebilir.

Örneğin siyasette şike olmaz mı?

Muhalefetten görünüp bütün kampanya sırasınca muhalefeti dost ateşi altına alıp sonra da gidip iktidara yamanan siyasetçilerin bu davranışında bir şike kokusu yok mudur?

Bunun cevabını da varın siz verin artık…

Şike ve kangren ne alaka, neden aynı başlıkta yer alıyor? Derseniz.

Şike ne yazık ki Türk siyasetini etkileyen kronik ve kangrene dönüşmüş bir sorundur ve lakin tek sorun da değildir.

Siyasi sistemin yanı sıra Türk ekonomisi de kangren olmuş hasta durumundadır. Biliyoruz ki hızlı ve etkin bir tıbbi müdahale yapılmazsa kangren hızla yayılır, tüm vücudu kaplar ve en nihayetinde hastanın ölümüne yol açar.

Kangreni durduracak operasyonlar ise son derecede ciddi ve acılı süreçlerdir, çoğu zaman bazı organların kesilip atılmasını gerektirecek kadar radikal kararlar alınmasını da gerektirir.

Bu kadar önemli bir operasyonu elbette ki liyakat ehli, deneyimli ve güvenilir bir cerrahın yapması gerekir.

Sanırım herkes Türkiye’de bu kangrene dönüşmüş sorunların varlığını ve bu sorunları acilen çözecek bir operasyona girişilmesi gerektiğini kabul etmektedir.

28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçiminde karar vermemiz gereken bu operasyonu kime yaptıracağımız, kime yaptırmayacağımız hususudur.

Malum teşbihte hata olmaz, tabiri caizse önümüzde iki seçenek var: Bunlardan biri okur üfler birde muska yazarım, kangrenin üç vakte kadar geçer diyen üfürükçü hacı hoca takımı diğeri ise Tıp Fakültesinden mezun, cerrah diploması olan, binlerce ameliyat yapmış, Profesör olmuş deneyimli bir hekim ve onun profesyonel takımı…

Eh kangren olan sensin, bu operasyonu kime yaptıracağına dair seçme hakkı da sana ait yani patron sensin ama unutma kararının bedelini de sen ödeyeceksin başkası değil…