Bir insanın bir hanedan mensubu olması durumunda monarşi yani hanedanın egemen olduğu bir rejim istemesini elbette anlarım ama sıradan insanların kalkıp monarşiyi savunması gerçekten de pek anlaşılabilir bir şey değildir.

Hatta Osmanlı özelinde hanedan mensubu olup da monarşiyi savunanları bile anlamak çok zordur!

Çok zordur çünkü: Osmanlı düzeninde hanedan mensuplarının bir çoğunun yaşamı cellat elinde ipek urgan ile boğulmakla, zehirlenmek ya da çuval içine konup Sarayburnu’ndan denize atılmak ile sonuçlanırdı. “Anasından emdiği süt burnundan geldi” tabiri de işte böyle bir sona uğrayan bebek bir şehzade için söylenmiştir. Genç Osman gibi bazı hanedan mensuplarının başına gelenler ise ipek urganı bile aratır niteliktedir. Boğulmaktan ya da zehirlenmekten kurtulabilen şanslı hanedan mensupları ise bir kafese tıkılıp burada korku içinde ömrünü tüketmeye mahkum edilirdi.

Osmanlı düzeninde kardeş katli meşru bir uygulamaydı ama bu uygulama Fatih tarafından kanuni bir hale getirilmeden önce de uygulanmaktaydı. Örneğin Osman Bey amcası Dündar Bey’i öldürerek iktidarı ele geçirmişti.

Neyse lafı uzatmayayım ama Cumhuriyet’in ilanı en çok hanedan mensuplarına yaramış oldu. Tamam, belki tahtı, tacı ve iktidarı kaybettiler ama canlarını kurtardılar o gün bu gün boğulan, zehirlenen ya da katledilen tek bir hanedan mensubu bile yoktur.

Neyse bu makalede konumuz Osmanlı değil monarşi ve cumhuriyet rejimlerini karşılaştırmak.

MONARŞİ REJİMLERİ

Monarşi rejimlerinde egemenlik hak ve özgürlükleri daima tanrı tarafından seçildiği ve asil kandan geldiği iddia edilen bir sülaleye aittir.

Bu yüzden bütün monarşi rejimleri dinler ile el ele yürür biri olmadan diğeri olmaz çünkü dinler monarşi rejimlerinin ana meşruiyet kaynağıdır.

Oysa gerçekte ne “asil” diye bir kan grubu vardır ve ne de “tanrı tarafından seçildiği kanıtlanabilen” bir aile...

Monarşi rejimleri esas olarak tarım çağının üst yapılarıdır, bu rejimler tarım devrimi ve toprak mülkiyetinin ortaya çıkması ile başlayan yönetim sistemleridir.

Yeteri kadar güçlü olanlar toprakların mülkiyetini ele geçirmiş o topraklarda yaşayan insanları ise köleleştirmiştir.

Bu yüzden monarşi rejimlerinin tamamı halkın hak ve özgürlüklerini gasp etmiş gayrimeşru rejimlerdir.

Kaba kuvvet yani silahlı güç halka boyun eğdirebilmek için elbette ki ancak bir yere kadar yeterli olabilir. İşte bu noktada insanların korkacağı ya da medet umacağı, insan üstü güçlere ihtiyaç duyan toprak hanedanları bu amaçla insanların inançlarını istismar eden din adı verilen yönetim sistemlerine kullanmışlardır. Bu adaletsiz rejimi “tanrının isteği” ya da “tanrının düzeni” olarak takdim eden din adamları halkı tanrının ya da tanrıların gazabı ile korkutup hükümdarlara kolayca boyun eğmelerini sağlamıştır.

Monarşik rejimler süreç boyunca “tanrı kral”, “tanrının elçisi, temsilcisi kral” ve “tanrının yeryüzündeki gölgesi kral” gibi söylemler ile halk üzerindeki hükümranlıklarını binlerce yıl sürdürebilmişlerdir.

Aydınlanma devrimi ve sanayi çağının başlaması ile beraber monarşi rejimleri ya meşruti monarşilere dönüşmüş ya da yıkılarak yerine halk egemenliğine dayalı cumhuriyetler kurulmuştur.

CUMHURİYET REJİMLERİ

Cumhuriyet Arapça kökten türetilmiş Osmanlıca bir kelimedir aynı Yunanca demos halk ve kratos güç kökünden türetilmiş demokrasi ve benzer şekilde latince public kökünden türetilmiş republic kelimeleri gibi halk egemenliğine dayalı yönetim biçimlerini tanımlar.

Monarşi ve Cumhuriyet rejimleri arasındaki en önemli fark egemenlik biçimidir. Monarşilerde bir hanedan hatta hanedanın tek bir ferdi egemenlik hakkına sahipken cumhuriyetlerde egemenlik hak ve özgürlükleri tüm vatandaşlara aittir.

Peki, hangi rejim daha iyidir, daha iyi bir yönetim biçimidir?

Amerikan Devrimi ile kurulan ilk cumhuriyetten bu yana geçen kısacık sürede Cumhuriyet rejimlerinin binlerce yıllık Monarşi rejimlerine karşı son derecede ezici bir üstünlük sağladığını görürüz.

Bugün süper güçlerin ve büyük ekonomilerin hemen hemen hepsi birer Cumhuriyettir.

ABD, Çin, Rusya, Hindistan, Almanya, Fransa, İtalya, Brezilya, Türkiye hem dünya nüfusunun ve hem de ekonomisinin en büyük güçleridir. Bu ülkelerin tamamı Cumhuriyet rejimi ile yönetilmektedir.

Küresel güçler arasında sayıldıkları halde bir Cumhuriyet olmayan iki önemli güç vardır bunlar: Asya kıtasının doğusu ve batısında yer alan iki ada devleti olan Birleşik Krallık ve Japonya’dır.

Bunlardan Japonya aslında tam bir monarşi sayılmaz, çünkü hem yazılı bir anayasası vardır ve hem de bu anayasaya göre imparator egemenlik hakkı olmadan sadece törensel bir rol oynar.

Birleşik Krallık’ın durumu ise biraz karışıktır, her ne kadar Kralın sembolik ve İngilterenin Meşruti Monarşi olduğu iddia edilse de yazılı bir anayasası olmadığı için resmiyette Birleşik Krallık bir Teokratik Mutlaki Monarşidir.

Dünya dengelerinde durum böyle, bir sonraki makalemde hangi rejimin halkına fiiliyatta daha iyi hizmet ettiğini, daha fazla refah, adalet ve özgürlük sağladığını anlatacağım.