Kendilerine son zamanlarda “Hizmet Hareketi” adını yakıştırmak isteyen Nurculara RTE kimsenin aklına gelmeyen kavramlarla inciler dizmeye başladı.

Önce “Paralel yapı!”…

Sonra “Paralel devlet!”…

RTE-Gülen iktidar ortaklığı kavgasıyla başlayan hukuksuzluklar, adaletsizlikler, vurgunlar, yolsuzluklar, kara para aklamalar, 4 bakanın aldığı öne sürülen rüşvetler ortaya döküldü. İktidar ortağı Gülen ve ekibi, RTE ve ekibi için artık “Haşhaşılar” olmuştu.

Arkasından ekledi: “İninize gireceğiz!” dedi…

RTE’nin kendi atadığı Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ “örgüt yöneticiliğinden” hüküm giydiğinde “olmaz” diyemeyen RTE; sözde “Hizmet Hareketi’nin” tam bir devlet içinde devlet kurmuş olan bir “örgüt” olduğunu söylüyordu.

Bu “Hizmet Hareketi Örgütü” yasa dışı bir örgütse, neden Cumhuriyet savcıları harekete geçip davalar açmıyorlardı?

RTE’nin “Haşhaşılar” dediği Gülenciler, “Paralel Devlet” ise bu “Paralel Devletin” kurulmasına devletin kurum ve kuruluşlarını eline geçirmesine kim izin vermişti?

Yardım ve yataklığı kim yapmıştı?

Demokratik meşru zemini kullanarak iktidar olan RTE ve ekibi bu “Paralel yapının her istediğini” hangi anayasal ve yasal kurallara göre onlara vermişti?

Bunlar hukuken suç ise neden hem RTE hem de sözde “Hizmet Hareketi’ne” Cumhuriyet savcıları dava açmıyorlardı.

Cumhuriyet savcılık makamı var mıydı, yok muydu?

Varsa neden Fethullah Gülen ve ekibine, RTE ve ekibine soruşturma ve kovuşturma açmıyorlardı?

Türkiye Cumhuriyeti hudutları içinde tüm Cumhuriyet savcıları, sözde “Hizmet Hareketi’nin” eline mi geçmişti?

Bu olabilir miydi?

Öte yandan 27 Ocak 2014 günü İstanbul Çağlayan Adliyesi’ne gelen Adalet ve Hukuk Derneği, Ak Avukatlar Derneği, Bağımsız Hukukçular Platformu, Genç Baro ile Yargıda Reform Grubu’na üye avukatlar AKP iktidarına karşı 17 Aralık 2013 tarihinde başlatılan yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının ardından yaşanan hukuk dışı girişimler için suç duyurusunda bulunuyorlardı…

Suçun duyurusunda bulunulan isimler arasında Başbakan RTE, İçişleri Bakanı Efkan Ala, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, eski İçişleri Bakanı Muammer Güler, eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, eski Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, İstanbul Emniyet Müdürü Selami Altınok, eski İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek, Düzce Milletvekili Fevai Arslan, savcılık ve ilgili mahkemeler tarafından verilen gözaltı, arama kararlarını yerine getirmeyen sıralı kolluk görevlilerinin tamamı vardı.

Ayrıca Yeni Akit, Star, Akşam, Sabah, Yeni Şafak, Takvim ve Milat gazetelerinin sorumlu genel yayın yönetmenleri de suç duyurusunda yer alıyordu.

Bu böyle bir suç duyurusunu yapanlar kime başvuruyordu?

Cumhuriyet savcısına…

Peki, cumhuriyet savcıları neden suç duyurusu başvurusunu almak istemiyorlardı.

İstanbul Adliyesi’nde yaşanan tam bir skandala dönüşmüştü.

O savcı, “Benim görevim değil!” diye bir başka savcıya gönderiyordu.

Gönderilen savcı, “Benim görev alanıma girmiyor!” diye suç duyusu dilekçesini almıyordu. 

Savcılar var mıydı, yok muydu? (Sürecek) &&&