Tahmin ediyorum, birçok kişi gibi siz de Bahçelievler Belediye Başkanı Dr. Hakan Bahadır’ın bir pazarcı esnafıyla girdiği diyaloğu sosyal medyada izlemişsinizdir.
Başkan Hakan Bahadır, bir pazar tezgâhına yanaşıyor; gayet buyurgan ve üstenci bir tavırla “Domates 50 lira olur mu? Getir bakayım faturayı.” diyor. Faturayı uzatan pazarcı esnafına “20 liraya aldığın domatesi niye 50 liraya satıyorsun?” diye çıkışıp hesap soruyor.

Besbelli ki bu, tamamen şov amaçlı bir çekim. Başkan, aklı sıra vatandaşlarda “Bak, biz fahiş kâr koyan, fiyatları yükselten hain pazarcının nasıl da üstüne gidip zamları engellemeye çalışıyoruz.” Algısını oluşturmaya çalışıyor.

Pazarcı esnafının satış fiyatı doğru mu yanlış mı tartışmasına girmeden önce, kendisi de bir tüccar olan Bahçelievler Belediye Başkanı Dr. Hakan Bahadır’a sormak istiyorum:
Sayın Başkan, siz radyoloji alanında ihtisas yapmış bir doktorsunuz. O hâlde söyleyin bakayım; siz üç kuruşa mal olan bir röntgeni çekip yorumlamak için kaç lira istiyorsunuz?
Biri çıkar size “Röntgen filminin faturasını göster bakayım.” Dese ve istediğiniz ücret ile bu fatura arasındaki farkı fahiş bulsa ne dersiniz?
Ama “diğer maliyetler ve sair” diye bir sürü gerekçe sıralarsınız, değil mi?

Eee öyleyse, iğneyi kendinize batırmadan çuvaldızı başkasına niye saplıyorsunuz?
Bulmuşsunuz karşınızda gariban pazarcıyı, son derece nahoş bir tavırla üst perdeden esip gürlüyorsunuz. Yakışıyor mu bu tavır halk tarafından seçilmiş bir belediye başkanına?

Bu arada şunu da söylemeden de geçemeyeceğim: Ben bu ülkede pazarcılıktan milyoner olan birini hiç görmedim, hiç duymadım. Çünkü pazarcılık doğası itibarıyla fahiş kâr elde edilebilecek bir iş değildir. Kimseyi itham etmek istemem amma velakin hepimiz, belediye başkanlığından milyoner olan bir sürü isim sayabiliriz, değil mi?
Hepimizin de bildiği gibi pazarcılık, yoğun emek ve zahmet gerektiren ama fazla kazandırmayan, ömür törpüsü bir iştir. Yani öyle fahiş kâr elde edildiği iddiası gerçekçi değildir.

Sevgili okurlarım, bakınız: Pazarcılar siz sıcacık yatağınızda mışıl mışıl uyurken gün doğmadan malı halden alır, sabahın köründe pazarda sergiye indirir. Ancak akşam hava kararıp pazar dağılınca tezgâhı toplar evine barkına gider.
Pazarcılar öyle “cici beyler” gibi klimalı ya da kaloriferli ortamlarda, yediği önünde yemediği ardında, günde sekiz saat çalışmaz! Bir pazarcı, yazın sıcağında kışın ayazında, dışarıda günde en az on iki saat çalışır. Bunun da fazlası vardır, eksiği yoktur.

Şimdi gelelim pazarcının domates fiyatı hesabına:
Esnafın başkana gösterdiği faturaya göre domates, halde 20 TL.
Domates saklanması zor, firesi yüksek bir üründür; en az % 20 fire verir. Bu durumda domatesin pazarcı esnafı için çıplak maliyeti 24-25 liradır.
Halden pazara nakliye, hammaliye en az 2-3 bin liradır.
Bir tezgahta pazarcının yanında iki yevmiyeli eleman çalışsa, her biri 3.500 liradan 7 bin lira tutar.
Tezgahta yedisi, içtisi, çayı, kahvesi minimum 1.000 lira...
Belediyeye ödenen tezgâh kirası, poşet masrafı vs. masrafları da bunların üstüne koyun; en az 12 bin lira bir tezgâhın günlük masrafı var.

Sadece bu masrafı çıkarabilmek, zarar etmemek için pazarcının yaklaşık 500 kilo domates satabilmesi gerekmektedir.
Yaklaşık 500 kilo yani yarım ton domates sattıktan, masrafları çıkardıktan sonra yapacağı satışlardan kilo başına kazanacağı 25 liralar ise pazarcının kârı olacaktır.
Fakat geçim dediğin mi işin bir başka boyutuna geçiliyor ve bir pazarcı esnafı geçinebilmek, ticaretine devam edebilmek için para kazanmalı, değil mi?

Dananın kuyruğunun koptuğu yer de tam burası: Türk-İş hesaplamalarına göre yoksulluk sınırı 86 bin lira.
Bir pazarcı esnafı haftada iki kere tezgâh açsa, ayda 8 kere tezgâh kurabilir. Bu durumda yoksulluk sınırında yaşayabilmesi için her tezgâh kurduğu gün minimum 86.000 / 8 = 10.750 TL para kazanması gerekir ki bu da kilo başına 25 lira kar ederek en az 430 kilo domates satabilmesini gerektirir.

Sonuç olarak, bir pazarcı esnafı tezgâh kurduğu her gün minimum 1.000 kg, yani 20 kiloluk 50 kasa domates satabilirse ancak yoksulluk sınırında bir yaşam sürdürebilir. Bunun için de her gün 1 kilo domates satın alacak bin müşterinin ya da her saat 100 müşterinin o tezgâha gelmesi gerekir.

Ha, bir de esnaf “Ceza yazarım.” Tehdidiyle avanta-lavanta peşinde koşan birilerine denk gelirse, işte o zaman yandı gülüm keten helva; bu ticaret külliyen zarar yazar.

Sonuçta halka yaranayım derken esnafa haksızlık yapmak, öyle üst perdeden hadsizce konuşmak, seçilmiş bir politikacıya yakışmamıştır.