Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin (TZOB) gıda fiyatları araştırmasıyla, OECD ülkeleri arasındaki gıda fiyatları enflasyon rakamlarının açıklanması aynı günlere denk geldi. Ne acıdır ki, ülkemiz OECD ülkeleri arasında gıda enflasyonunda yine açık ara birinci oldu.
Nasıl olmasın?
Bir narenciye ülkesi olan Türkiye’de bir kilo limonun fiyatı 180-200 lira arasında tezgaha geliyorsa varın gerisini siz hesaplayın.
Burada sebze ve meyve fiyatlarının listesini sizlerle paylaşmaya gerek görmüyoruz. Çünkü biliyoruz ki, hepiniz, çarşı-Pazar dolaşıyor el yakan fiyatları bire bir görüyorsunuz. Burada bu pahalılığın sebep ve sonuçlarına bakmakta yarar var. Yıllardır yazıp-çiziyoruz. Bu girdilerle vatandaşlarımızın ucuz sebze ve meyve yemesi, et, süt ve süt ürünleri tüketmesi mümkün değil.
TZOB’un tespitlerine ve Türkiye genelindeki Ziraat Odalarından derlenen rakamlara göre; temmuz ayında bir önceki aya göre DAP gübresi yüzde 10,4, 20.20.0 kompoze gübresi yüzde 8, amonyum sülfat gübresi yüzde 2 ve kalsiyum amonyum nitrat gübresi yüzde1 oranında artmış. Buna karşın geçen ay yaklaşık yüzde 40 oranında artan ÜRE gübresinin fiyatında sadece yüzde1,5 oranında bir gerileme yaşanmış.
Yıllık bazda durum çok daha vahim. ÜRE gübresi yüzde 90, DAP gübresi yüzde 55, 20.20.0 kompoze gübresi yüzde 46, kalsiyum amonyum nitrat gübresi yüzde 40 ve amonyum sülfat gübresi yüzde 32 oranında artmış.
İş doğal olarak sadece gübreyle de bitmiyor. Bir diğer önemli girdi olan mazot fiyatları ise aylık yüzde 9,3, yıllık yüzde 23,4 oranında yükselmiş. Buna ek olarak hayvancılıkta kullanılan besi yemi yıllık yüzde 34, süt yemi ise yüzde 31 oranında artmış.
Bu saydıklarımız hem tarımın hem de hayvancılığın vazgeçilmez girdileri arasında yer alıyor. Hal böyle olunca da kiraz fiyatında yaşanan gelişmeler değerlendirmeye bile alınmamış. Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi, bir kilo limonun fiyatı, bu ülkede 200 liraya çıkar mı sormak istiyorum?
Temmuz ayında mevsimin etkisiyle birlikte, markette 37 ürünün 19’unda fiyat artışı, 17’sinde ise fiyat azalışı görülmüş. Bir üründe ise fiyat değişimi yaşanmamış.
Şimdi gelelim işin OECD penceresinden nasıl görüldüğüne.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığına göre ülkemizde temmuz ayında gıda enflasyonu yüzde 27.95 olmuş. OECD’nin açıkladığı rakam ise yüzde 30.2 olmuş. Ülkemizin hemen ardından gelen Estonya’da ise gıda enflasyonu yüzde 8.4 olarak gerçekleşmiş. Japonya yüzde 7.8 ile üçüncü sırada yer alıyor. OECD ortalaması da yüzde 4.6 düzeyinde. OECD ortalamasının üzerinde gıda enflasyonu yaşayan ülke sayısı bizimle birlikte on altı. OECD ortalamasının altında kalan ülkeler arasında İrlanda, İngiltere, Meksika, Hollanda, Kolombiya, İsrail, Kore, Finlandiya, Kosta Rika, Kanada, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa gibi ülkeler yer alıyor. İsviçre ise yüzde sıfırla son sırada bulunuyor.
Bizim gibi, tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yeten bir ülkeden bu durumlara geldik. Çünkü, “tarım ihmal ediliyor, tarım unutuluyor, çiftçi tarıma, tarlaya küstürülüyor” dedikçe sorunu “paramız var gerekirse ithal ederiz” diyerek geçiştiren bakanlar yüzünde bugün kilosu 800 liraya kiraz, kilosu 200 liraya limon alacak hallere düştük.
Özetle;
Tarım, lobisi olmayan stratejik bir sektördür. Bugün, birçok ülke elindeki tarımsal gücü, stratejik bir silah olarak kullanıyor.
Bugün bu girdilerle tarımda bir arpa boyu yol almamız mümkün değildir. Tarımda net ithalatçı bir ülke konumuna gelmiş bulunuyoruz. Tarım rekolte rakamlarına baktığımızda önümüzdeki yılların daha da karanlık olduğunu görüyoruz. Nitekim, uluslararası kuruluşlar, buğdayda, arpada ve pirinçte önemli oranlarda rekolte eksikliklerine dikkat çekiyorlar. Sadece buğday ve arpada yüzde 20’ler düzeyinde bir rekolte eksikliğinden söz ediliyor.
Süratle içine düştüğümüz bu durumdan çıkmamız, ülkemizin bekası için çok önemli. Ülkelerin bekası sadece topla-tüfek sağlanmıyor. Tarım gibi, hayvancılık gibi, tarıma küstürülen çiftçilerin tekrar toprakla barıştırılması gibi unsurlarla da sağlanabiliyor.