Hükümetteki en başarısız ve sorun çözmede en yetersiz kalan bakan hiç şüphesizdir ki Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’dir.
Anlaşılan koltuğunu tehlikede gören Yusuf Bey laiklik konusundaki temcit pilavına dönmüş tartışmaları tekrar ısıtıp gündeme getirerek, yalan olduğu kırk defa kanıtlanmış asparagas bilgi ya da haberler üzerine yeni bir tartışma başlatmak ve taraftarlarını konsolide ederek koltuğunu korumak derdine düşmüş.
Lakin açıkça söyleyeyim hem laiklik nedir ne değildir hiç bilmiyor ve hem de yakın tarihten bihaber!
Önce Yusuf Tekin’in ne dediğine bir bakalım: "Beni eleştiriyorlar. Bana diyorlar ki laik eğitim açısından senin söylediğin şey ters. Ben de diyorum ki size ters olabilir ama Batman'da, Erzurum'da vatandaşların değerlerine ters değil. Bir terslik varsa sizin laiklikten anladığınız şey de vatandaşın anladığı şey arasında terslik var. Sizin anladığınız laik şu; 1940'lı yılları hatırlayın, camilerin kapısına kilit vurmak, camileri ahıra çevirmek, vatandaşı Kur'an'ı Kerim öğrenmesini yasaklamak. Sizin laiklikten anladığınız şey bu. Siz bunları laikliğin gereği olarak yaptınız. O zaman sizin laiklikten anladığınız şey de benim anladığım şey aynı değil. Ben laiklikten bütün vatandaşların hangi dine inanırlarsa inansınlar dini inanç ve ibadet hürriyetinin devlet garantisi altına alınmasını anlıyorum. Sen neyi anlıyorsun? Sen Müslümanların inanç özgürlüğünün prangalar altına alınmasını, yasaklanmasını anlıyorsun. O zaman ikimizin laiklik anlayışı arasında kuşkusuz fark var. Ben evrensel laiklikten yanayım, sen Türkiye'ye özgü kendi icat ettiğin laiklik kavramını bana dayatıyorsun. Bu olmaz. Senin laiklikten anladığın şey şu; üniversiteye başörtüsüyle gitmek isteyen çocuğu ikna odalarına alıp ikna etmeye çalışmak, bunu laiklik gereğiyle yaptınız. Bunu yaparken de kendinizi laiklikle savundunuz. Peki, senin savunduğun laiklikle, benim anladığım laiklik bir mi? Bir değil." Demiş…
Öncelikle şunu belirteyim laiklik konusunu hiç bilmiyor, sadece bol ezber üzerine ahkâm kesiyor!
Laiklik en temelde: halkın kanun yapma karar alma hak ve özgürlüğünü savunmaktır.
Niyazi Berkes’e göre laicisme sözcüğü Katolik Hristiyanlığın yayıldığı halkların dilinde, özellikle Fransızcada kullanılır ve kökenine bakılırsa ‘halksallaştırma’ demektir. Çünkü kaynağı olan eski Grekçedeki laos (halk), laikos (halksal) sözcükleri Hristiyanlık döneminde klericus, yani din adamları dışında olan kişiler için kullanılırdı. Modern Fransızcada laicisme, din adamlarından, rahiplerden başka kişilere yani halka, kurullara, yetkililere, dünya işlerinde, hatta din işlerinde üstün bir yer verme anlamını taşır.
Laiklik Berkes’e göre sadece din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması değildir. Bu tarz bir anlayış zaten çok yüzeysel bir yaklaşımı gösterir. Berkes Türk modernleşmesinde laiklik ilkesinin önemli bir merhale olduğunu düşünür. Sonuçta Berkes için laiklik toplumun çağdaşlaşması için bir temel değer olarak anlam kazanır.
Bakan Tekin “ben laiklikten bütün vatandaşların hangi dine inanırlarsa inansınlar dini inanç ve ibadet hürriyetinin devlet garantisi altına alınmasını anlıyorum.” Demiş işte bu sözü laikliği hiç anlamadığı ya da keyfine göre yorumlamaya çalışıyor anlamına geliyor!
Bu anlama geliyor çünkü laiklik inançlar ya da ibadetler ile zerrece ilgili bir konu değildir. Laiklik tamamen hukuki bir konudur, hukuka göre kanun yapma karar alma hak ve özgürlüğünün kime ait olduğunu belirleyen temel ilkedir. Kanun yapma karar alma hakkı ruhban sınıfında mı olacak yoksa halkta, halkın seçtiği temsilcilerde mi yapılması beklenen tercih budur.
Laik sistemlerde halkın anayasal güvenceye sahip kanun yapma karar alma hak ve özgürlüğüne müdahale etmediği müddetçe kişilerin neye inandığı ya da inanmadığı, hangi ibadeti yaptığı ya da yapmadığı tamamı ile önemsiz bir konudur.
Dinler genel olarak halka kanun yapma karar alma hak ve özgürlüğü tanımadığı, kanunların ilahi bir güç tarafından yapılıp gönderildiği kararların da buna göre ruhban sınıfı tarafından alınması gerektiği görüşünü savunduğu için laiklik ilkesi ile çatışır.
Yani ortada bir dayatma varsa halkın hak ve özgürlüklerini tanımayan, şeri bir düzen dayatan dinler tarafından yapılmaktadır.
Sonuç olarak demedi demeyin eğer laikliğe sahip çıkmazsanız kendi kaderinizi belirleme, kanun yapma ve kural koyma hak ve özgürlüklerinizi kaybeder, sultanlar, halifeler ve imamlardan oluşan bir ruhban sınıfının kulu ya da kölesi olursunuz.