Bir insan, iyi veya iyi olmayan bir hareketi, bir girişimi tek başına başlatabilir, ancak hiçbir insan tek başına dernek, vakıf, federasyon, konfederasyon, birlik, siyasal parti ve benzeri demokratik kitle örgütü kuramaz. Devlet de kuramaz. Kesin olarak bilinmelidir ki, ilk girişimi başlatan bir insan, başka insanların varlığından ve bu harekete katılacakları umudundan güç alır.

Kendimden örnek vereyim. Birçok insan beni, Türkiye Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu, Türkiye Gençlik Federasyonu ve Şiddetsiz Toplum Derneği kurucusu olarak tanımlar, dillendirir. Doğru olan şu: Sporda Demokrasi yolunda, illerdeki spor kulüplerinin, Dernekler Yasasına uygun olarak kendi ilinde Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu kurmasında (1974), bu federasyonların bir araya gelerek Türkiye Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu oluşturmasında (1980), Türkiye Gençlik Federasyonu (2004) kurulması için her yaştaki gençlerin Türkiye Gençlik Birliği Derneği’nde birleşmesinde (1997) ve son olarak da Şiddetsiz Toplum Derneği’nin (8 Mart 2015) şiddetsiz, sevgi, saygı, hoşgörü, dostluk ve barış temelinde Cumhuriyet tarihimizdeki yerini almasında, “ilk hareketi” başlatmış bir insan olmanın onuru ve mutluluğu anlatılamaz, benim açımdan harika. Ancak, tek başıma kurucu değilim, kuruluşu sevgi dolu gönüllü kahramanlarla başardık.

Yine bilinmelidir ki, başlattığımız ve başardığımız her konuda, geçmişte isimleri bilinen veya bilinmeyen birçok amatör spor gönüllüsünün etkisi ve katkısı vardı. Geçmiş ve geçmiştekiler olmasaydı, bugün ve bizler olamayacaktık. Ulusal kurtuluş, bağımsızlık savaşını yapmak ve yaşamak zorunda kalanlar, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü başta olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar, Dünyanın ve bu toprakların geçmişinden kesinlikle esinlenmişlerdir, etkilenmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına önderlik edenler, kesinlikle birbirlerinin ve halkımızın varlığından, kararlılığından güç almışlardır.

Nitekim, bazı araştırmacılar, özellikle Hakkı Uyar, “Milli Mücadeleyi yürüten ve Cumhuriyeti kuran kadro, İkinci Meşrutiyet’in genç asker ve sivil bürokratlarıydı” şeklinde yazdı. Bu görüş, bir üst paragrafta paylaştıklarımla örtüşmektedir. Üstelik araştırmacı gazeteci veya yazar olmadığım halde. 6 paragraflık bölümü yazmamın duygularımla ve algılarımla yakından ilişkisi var. Türkiye Cumhuriyetini, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kuran kadrolar unutulmamalı, 29 Ekim anmaları ve kutlamaları bu anlamda daha zenginleştirilmeli. 29 Ekim’lerin Cumhuriyet öncesindeki mücadeleleri veren ve Cumhuriyeti kurmayı başaranların isimlerinin ve fotoğraflarının önlerde olacağı zenginlik içinde anılmasını ve kutlanmasını öneriyorum.

Sağlıklı bir araştırma yapmak, bu konuda Cumhuriyet tarihi araştırmacılarının ve o dönemlerin tanıklarının yapıtlarından yararlanmayı başarabilirsem, yakın bir gelecekte bu konuyu yazmayı deneyeceğim. Tanıklar demişken, güzel bir insanın, harika bir yaklaşımından, sözlerinden hareketle çok önemli bir örnek vermek istiyorum. Bu güzel tanık, İsmet İnönü’nün kızı, gazeteci ve yazar Metin Toker’in (1924-18 Temmuz 2002) eşi Özden Toker. İnönü Vakfı, bu yıl, Cumhuriyetin 100. yıldönümü nedeniyle, Pembe Köşk İnönü Müze Evi’nde, 28 Ekim-26 Kasım 2023 tarihleri arasında, “Fotoğraf-Belge ve Obje” sergisi düzenledi, sergiyi, okullara ve halka açtı. 15 Kasım 2023 Çarşamba günü, Şiddetsiz Toplum Derneği Başkanı Rıza Sümer, Genel Sekreter Azime Arıkan ve üye Hamit Sert sergiyi ziyaret ettiler. Ziyarete müzik öğretmeni ve koro şefi Gürsel Çavuşoğlu ile Iraklı kız öğrenci Amar Muhammed de katıldı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Başbakanı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten sonraki İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün (24 Eylül 1884-25 Aralık 1973) kızı Özden Toker, ziyaret sırasında, Atatürk’ün Pembe Köşk’e yemeğe geldiğinde, kendisinin ve Atatürk’ün manevi kızı Ülkü (1932-2012) ile birlikte sofrada yer aldıklarını anlattı. Özden Toker ve çalışma arkadaşları, sergiyi ziyaret eden konuklarla çok yakından ilgilendiler. Görüşme sırasında Özden Toker’in, Atatürk’ün yemek masasında ve salonda, herkesten, ana konularla ilgili görüş aldığı, görüşlere büyük saygı duyduğu yolundaki samimi sözlerinden çok etkilendik. Bir gün, sevgili Özden Toker’in anılarının özetini dinlemeyi çok isteriz.

Gerçekten, bu topraklarda, çok zor koşullarda Türkiye Cumhuriyeti gibi bağımsız bir devletin kurulması ilk aşamada mucize gibi görülebilir. Cumhuriyeti kuran insanların varlığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması, bu topraklarda yaşananlara baktıkça elbette mucize denecektir. Türkiye’yi küçük bir toprak parçasına sığdırmak isteyen Lozan Barış görüşmelerinin, 24 Temmuz 1923 yılında Türkiye’nin zaferi ile sonuçlanmasını sağlayan İsmet İnönü’nün liderliğindeki kadroya çok şeyler borçlu olduğumuzu bugünkü ve gelecekteki kuşaklar asla unutmamalı. İsmet İnönü’nün Genel Başkanlığında, o günün Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1946 yılında çok partili demokrasi için ortam sağlaması ve 1950 yılında Hükümeti Demokrat Partiye seçimle devretmesi, bugünün temel dayanaklarıdır. Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti ve 29 Ekim’lerin her sürecinde İsmet İnönü gibi bir asker, siyasetçi ve devlet insanının da çok büyük bir payı oluğu bilinmelidir.

Dünyada ve bu topraklarda, milyonlarca, binlerce, yüzlerce, onlarca yıldır verilen demokrasi, hak ve adalet mücadelelerine, bu mücadeleleri canları, sağlıkları ve ömürleriyle bir sonraki kuşağa taşıyan kahramanlara o kadar borcumuz var ki. Ödenemeyecek, canlarını yitirenleri geri getiremeyecek borçlar. Dünyanın yüzde 71’inin sularla kaplı oluğunu söyler bilim. Bu yüzde 71’in yüzde kaçı, insan kanı, canlı kanı ve gözyaşı? Yüzde 29’u da kara parçası. Bu kara parçasında ne kadar kan ve gözyaşı vardır, acaba? Canlı cansız tüm varlıkların, insanların; özgürlüğü, kardeşliği, dostluğu, barış, demokrasi, adalet ve güvenlik içinde yaşaması, devletlerin bağımsızlığı, geçmiş kültürlere saygı yolunda mücadele edenlere selam olsun. Ulusal Kurtuluş savaşının ve Türkiye Cumhuriyeti’nin iki kahramanından, ilk Cumhurbaşkanımız, kurucu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk Anıtkabir’de, ilk Başbakan ve ikinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü de Anıtkabir alanında yatıyor. Diğer kahramanlar ise Devlet Mezarlığı ve farklı yerlerde. Onların çoğunun isimleri, belgelerde, kitaplarda, dosyalarda, müzelerde, sergilerde, elbette, iyi insanların, tarihin gerçeklerini iyi ve doğru bilenlerin, borçlarının farkında olanların gönüllerinde. Bilinsin ki, bilinmeyenler de vardır. Ne mutlu, bedensel olarak toprağa giren, ancak yüreklerde canlılıklarını ve güzelliklerini koruyanlara. Şu anda yüreğimde, o canların seslerini duyar gibiyim. Ne mutlu bana, benim gibi duygular ve algılar taşıyanlara, ne mutlu duygu ve algılarını benim gibi paylaşabilenlere. Ne mutlu, Mevhibe İnönü (1897-1992) ve İsmet İnönü gibi Cumhuriyet ve demokrasi yanlısı iki insanın kızı Özden Toker’e.