Vedalaşmalar her zaman çok zordur. Hele sonsuza dek bir daha göremeyeceklerimizle vedalaşmak, fotoğrafları, videoları veya geride bıraktıkları diğer belgelerle yetinmeye çalışmak tam bir şiddettir.
Ancak, insanlar, bunca ölüme, zamansız vedaya, cinayetlere, savaşlara, kıyımlara, vahşetlere, kan ve gözyaşlarına karşın silahlara veda etmiyor, edemiyor, hayret. Dahası, sözde; siyasetçilerin, bilim insanlarının, uzmanların ve askerlerin bir bölümü ile kanlı paralarını çoğaltmaya çalışanlar, havadan ve karadan atılarak toplu cinayetlere neden olan silahları geliştirerek üretmeye, ticaretini yapmaya çalışıyorlar, kaçakçılığa ürün hazırlıyorlar.
Acaba, şu örneği nasıl karşılarsınız?
“Silahlara Veda” (A Farewell to Arms), Amerika Birleşik Devletleri yurttaşı, romancı, kısa öykü yazarı ve gazeteci Ernest Miller Hemingway (1899-1961) tarafından 1929 yılında yazılan, ve tarihin en utanç verici şiddet türlerinden birisi olan 1. Dünya Savaşı’nda, Amerikalı bir erkek sağlık görevlisi ile İngiliz kadın hemşire arasında yaşanan bir aşkı ve savaşların yıkıcılığını anlatan bir roman.
Roman, yapımcı David O. Selznick, yönetmen Charles Vidor ve metin yazarı (Senarist) Ernest Hemingway tarafından 1957 yılında, 20 milyon kişinin izlediği bir filmle sanat dünyasına kazandırıldı. Filmde başrolleri Rock Hudson, Jennifer Jones ve Elaine Stritch paylaştı.
Bu satırların yazarı romanı okuyanlardan ve filmi izleyenlerden biri, hem de gözyaşları dökerek.
“Silahlara Veda” gibi çok okunan bir romanın yazılışından ve çok izlenen bir filmin hazırlanmasından yaklaşık 70 yıl sonra, Türkiye’de bir sporcu, bir gazeteci-yazar, şiddetsiz, sevgi, dostluk ve barış içinde yaşanması gereken Türkiye ve Dünya için gönüllü çalışan bir insan çıkıyor, “ Canlara değil, silahlara veda” diyor ve çağrısını umutla sürdürüyor.
Bilindiği gibi 28 Ekim 2025 tarihli yazımı, “Sevgi, Dostluk ve Barışın Türkiye’si İçin!...” başlığıyla sunmuştum.
Anımsarsanız, gelecek yazımda, umuduma ve buruk mutluluğuma neden “ancak” kelimesini eklediğime değineceğimi belirtmiştim.
Çünkü, neredeyse yarım yüzyıla yaklaşan süre içinde kanlara, canlara, gözyaşlarına ve halkın sağladığı bütçelerin silahlı şiddetin önlenmesi için harcanmasına neden olan silahlı bir kalkışmayı başlatan bir yapı, Türkiye’den çekileceğini açıkladı.
Mutluluğum neden buruk oldu?
Anımsayabildiğim ve uzun saydığım yaşantım içinde silahlara ve şiddete karşı çıktım. Canlara değil silahlara veda edilmesini savundum, Türkiye Gençlik Birliği ile Türkiye Gençlik Federasyonu Genel Başkanlığı gibi önemli ve gönüllü görevlerim sırasında (1997-2014), silahların yakılmamasını veya gömülmemesini, geriye dönüştürülerek sağlanacak kaynakların barış, eğitim, sağlık, istihdam, hayvan ve doğa hakları, temiz ve yeşil çevre için kullanılmasını önermiştim. Bu önerilerimi bugün de ısrarla, kararlılıkla ve umutla sürdürüyorum, yaşadıkça sürdüreceğim.
Bu alanda, Birleşmiş Milletler Örgütü, Avrupa Birliği ve dinsel inançlarla ilgili uluslararası örgütlerin iş birliğine ve dayanışmasına çok gerek duyulan bir süreci yaşıyoruz. Ağır veya hafif silah üretiminin, satışının ve kaçakçılığının durdurulması, silahlı çatışmaların ve kalkışmaların önlenmesi çok zor, ancak olanaksız değil.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Savunma Bakanlığı’nın adını Savaş Bakanlığı olarak değiştirmesi ve İsrail’in ateşkes kararına karşın Gazze’yi tekrar bombalaması gibi iki olaya bakarak insan soyunun silahsız ve şiddetsiz Dünya, hatta uzay için işinin çok zor olduğunu söyleyebiliriz.
İsrail, kamuoyuna, silahlı yapının ateşkes kararını çiğneyerek bombalı saldırı yaptığını ileri sürdü, ABD Başkanı da aynı gerekçe ile onlarca insanın ölümüne neden olan yeni saldırıyı haklı bulduğunu ve onayladığını açıkladı. Sonra tekrar ateşkes başladı.
Koca koca insanlar, İsrail’e yapılan yeni saldırının kışkırtmak amacıyla başka bir silahlı çete tarafından yapılabileceğini neden düşünmezler veya düşünemezler? Çünkü, ateşkes ortak kararına uyan silahlı yapı, İsrail’e yönelik yeni saldırı ile ilgilerinin bulunmadığını açıkladı.
Silahlı şiddet yapısını kuranlar, neden bugünleri göremediler? Neden bu kadar ölüm, öldürme, yaralama, sakat bırakma, acı ve gözyaşı? Neden, bu kadar katil, bu kadar zanlı, bu kadar şehit, bu kadar silah ticareti, silah kaçakçılığı, doğaya ve doğadaki hayvanlara bunca kıyım?
İşte bu nedenle bundan önceki yazıma “ancak” eklemesi yaptım. Bugünkü yazımda ise “keşke” diyorum. Evet, keşke,…
11 Temmuz 2025 de, örnek olarak bir bölüm tüfek ve mermi yakılmış, diğer silahlar da yakılacak denmişti. Hatta, yapının dağıtılacağı, feshedileceği söylenmişti.
Ne oldu bu sözlere?
Bunca ölüme, kan ve gözyaşına neden olmuş silahlar, ateş emri verenler, tetiğe basanlar, bomba atanlar ve asker izlenimi veren özel giysiler nerede olacak, nereye taşınacak?
Türkiye’deki silahlı güçleri geri çekmeye başlamak, barışı güvence altına almak için yeterli mi?
AK Parti ve MHP sözcülerinin incitecek kadar ağır olan sözlerine karşın, her zaman bir siyasetçiye yakışan eleştirileriyle tanıdığımız İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu da, fesih kararının neden uygulanmadığını, neden sadece Türkiye sınırları dışına çekilme ile yetinildiğini, haklı olarak soran yorumlar yaptı.
Sadece Türkiye ve çevresindeki topraklarda değil, yer kürenin her yerinde silahlı mücadeleler sonlanmalı, sevgi, dostluk ve barış temelinde, haklar şiddetsiz yöntemlerle korunmalı, savunulmalı ve aranmalıdır.
Ancak ve keşke kelimelerini kullanmamı gerektiren başka ve çok önemli nedenler de var. Bu nedenler, Türkiye içine dönük ve olumsuz. Siyasal alanlara, basın ve ifade özgürlüğüne yönelik baskılar, yalanlar, iftiralar, sahtecilikler, kumpaslar, hakaretler, tehditler, kadına, çocuğa, doğaya ve doğada yaşayan canlılara yönelik utanç verici şiddet olayları gibi.
Yine de umutla haykırıyorum. Artık çocukların, gençlerin kanları, annelerin gözyaşları dökülmemelidir.
Haydi, her yerde ve her zaman kadın-erkek birlikte, dayanışma içinde, canlara değil, şiddete ve silahlara veda edilmesi için. Haydi…
 
             
             
             
             
             
             
         
         
         
         
         
        