Sanırım duymayan kalmamıştır; İran Cumhurbaşkanı Reisi ve Dışişleri Bakanı Mir Abdullahiyan'ın bulunduğu helikopter düştü. Kazada Reisi ve Abdullahiyan'ın da aralarında olduğu 9 kişi hayatını kaybetti.

Seyyid İbrahim Reisülsedati yani yaygın olarak kullanılan adıyla İbrahim Reisi İran siyasetinde sertlik yanlısı olarak bilinirdi ve cinsiyet ayrımcılığını da hararetli bir şekilde desteklemekteydi. 

Kendisi binlerce infaza karıştığı için gayri resmi olarak “ölüm komitesi” olarak adlandırılan savcılık komitesinin bir üyesidir. Bu komitenin verdiği idam sayılarının çokluğu nedeniyle mahkûmlar altışarlı gruplar halinde forkliftlere yükleniyor ve yarım saatlik aralıklarla vinçlere asılıyordu…

Bakın İran bir Cumhuriyet değildir, İran tabelada her ne yazarsa yazsın bir teokratik diktatörlüktür! Bir rejimin cumhuriyet olabilmesi için orada cumhurun yani halkın egemen olması gerekir ki İran’da halk egemen değildir, İran’da egemenlik din adamları sınıfına aittir…

Bu arkaik ve şedit diktatörlüğün kilit taşlarından biri de İbrahim Reisi’ydi şimdi o öldü.

Üzüldüm mü?

Niye üzüleyim?

Son derecede ceberrut bir rejimin sadık bir mensubu olan sağlığında itibar etmediğim, saygı duymadığım bir diktatörün ölümüne üzülmem için bir sebep var mı?

Bir insan Hitler’in, Mussolini’nin, Stalin’in ya da Saddam’ın ölümüne üzülür mü?

Pekâlâ, endişeli miyim?

Elbette endişeliyim, hem de çok endişeliyim!

Bu bir kaza mı yoksa İbrahim Reisi ve yanındakiler bir saldırı ya da suikastemi kurban gittiler?

Açıkça söylemek gerekirse bu olay da bir sürü tuhaflık var, zaman içinde belki neyin ne olduğunu daha net bir şekilde görebiliriz ve lakin şu anda yapabileceğimiz tek şey olasılıkları sıralayıp eğer o olasılık doğru ise neler olabileceğini öngörmektir.

Bu durumda iki temel olasılık var:

1-    Bu olay tamamen bir kazadır.

2-    Bu olay bir saldırı ya da sabotaj sonucu gerçekleşmiş bir suikasttır.

Eğer bu olay tamamen bir kazaysa söylenecek fazla bir şey yok İran’da ya da bölgede böyle bir kaza ciddi bir etki yaratmayacak ve kısa bir süre sonra talihsiz bir kaza diye unutulup gidecektir. Çok çok Masha Amini ve diğer katledilen İranlıların ahı tuttu der geçeriz.

Esas sorun ikinci olasılık gerçekse ortaya çıkacaktır.

Bu durumda ise üç makul olasılık vardır

1-    Bu olay iktidar içi mücadelelerden kaynaklıdır.

2-    Bu olay rejime muhalif olan kesimlerin işidir.

3-    Bu olay İsrail ya da Amerika gibi bir dış gücün operasyonudur.

Bu olay sonrasında ilk akla gelen olağan şüpheli elbette İsrail ve Amerika olacaktır. Hele hele İran’ın yüzlerce dron ve füze ile İsrail’e düzenlediği saldırıya İsrail’in henüz ciddi bir karşılık vermediğini de düşünürsek gözlerin İsrail’e dönmesi, şüphelerin İsrail üzerinde toplanması kaçınılmazdır. Bu şüpheler gerçek çıkarsa İran İsrail arasında zaten var olan gerilimin daha da tırmanması ve bölgesel bir savaşa dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır.

İran halkının önemli bir kısmının bu diktatörlük rejimine karşı olduğu biliniyor, ülkede demokrasi ve özgürlük istekleri rejim tarafından ancak çok ağır dozda şiddet kullanılarak bastırılabiliyor. Eğer bu muhaliflerin bir eylemiyse İran’ın kısa süre içinde bir iç savaşa sürüklenmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu durum Türkiye açısından da büyük bir risktir çünkü beklenmedik yeni bir göç dalgası yaratması muhtemeldir.

Son seçenek bunun iktidar içi bir tasfiye operasyonu olma olasılığıdır ki bu durumda da işin sonunun bir iç savaşa çıkma olasılığı çok yüksektir.

Açıkça söylemek gerekirse ben bu kazanın trajik bir tesadüf olduğunu düşünmüyorum bir saldırı ya da sabotaj olasılığını daha yüksek görüyorum ve işte bu yüzden de epeyce endişeliyim.