Başlıkta kullandığım “Vergi, vergi daha çok vergi...” Politikası Hazine ve Maliye Sekreteri Mehmet Şimşek’in ana politikasıdır...
Bu politika Mehmet Şimşek’in ana politikasıdır çünkü; Mehmet Şimşek’in ilk hedefi memleketin kalkınması, halkın refahı, enflasyon ve hayat pahalılığı ile mücadele değil Türkiye’ye borç verenlerin vermiş olduğu borçların tahsilini sağlamaktır.
Mehmet Şimşek’in ikinci hedefi ise bir dış borç krizi ve bunun sonunda ortaya çıkabilecek bir moratoryumu engellemek, engellemek mümkün olmazsa geciktirmek.
Şimşek’in asli amacı bu olunca yaptıklarını anlamak ve anlamlandırmak mümkün oluyor.
Peki, bu nereye kadar sürdürülebilir bir politikadır?
Daha çok vergi toplayarak enflasyon ve hayat pahalılığı önlenebilir mi?
Daha çok vergi salarak bir dış borç krizi engellenebili mi?
Öncelikle şunu söyleyeyim daha çok vergi salarak enflasyon ve hayat pahalılığının önlenmesi mümkün değildir...
Mümkün değildir, çünkü enflasyon her yerde ve her zaman parasal bir olgudur ve enflasyon paranın değer kaybetmesi sonucunda fiyatlar genel seviyesinin sürekli olarak yükselmesi olarak gözlemlenir.
Bir para niye değer kaybeder?
Bugün kullandığımız kağıt (ve o kağıt paraya bağlı dijital) paraların değeri tamamen itibaridir. Herkes bilmelidir ki bu kağıt paraların döviz ya da kıymetli madenler cinsinden herhangi bir karşılığı yoktur.
Günümüzde kullanılan kağıt paraların hepsi devletlerin sonsuz vadeli, sıfır faizli senedi hükmündedir. Değer ya da satın alma gücü değişimleri aynı bir esnaf ya da tüccarın senet, ya da çeki gibi hareket eder.
Bir kağıt paranın değeri şu iki ana faktörden etkilenir:
A- Dolaşımdaki miktarı artarsa ki bu ekonominin büyüklüğü ve paranın dolaşım hızı gibi faktörlere bağlı olan göreceli bir miktardır para değer kaybeder.
B- Parayı basan otorite itibar kaybederse para değer kaybeder.
Şunu net bir şekilde söylemek gerekir ki; Paranın değer kaybı engellenmeden de enflasyonu engellemek hiçbir şekilde mümkün değildir.
Vergi salmak genel olarak kamu bütçesini denkleştirip para basma ihtiyacını dizginlemekte etkili olur diye düşünülse de bu düşünüldüğü kadar etkili bir politika değildir.
Vatandaşlar böyle durumlarda aşırı vergilendirilmeye karşı ya vergiden kaçınır / vergi kaçırır ya da iş yapmaktan vazgeçer bu durumda ise ekonomi ya kayıt dışına çıkar ya da küçülür ve her iki halde de vergi gelirleri düşer.
Şunu da asla unutmamak gerekir her devletin vergi politikaları o devletin bekası ile doğrudan ilgili kıldan ince kılıçtan keskin bir denge üzerinde yürür.
Bir devlet vatandaşların tepkisini doğuracak şekilde aşırı vergi talep ederse halk nezdinde meşruiyetini çok büyük bir hızla yitirir, gereğinden az vergi toplarsa bu sefer de hizmet üretmekte başarısız olur ve gene halk nezdinde meşruiyetini yitirir. Bu yüzden devleti idare eden akıllı yöneticiler bu dengeyi doğru noktada kurabilmek için öncelikle anlamsız harcamalara para dökmez.
Sonuç olarak şunu söylemeliyim: Bütçe açıklarını kontrol altına alıp enflasyonu engellemek isteyen bir ekonomi yönetimi öncelikle harcamaları kısmalı, israftan kaçınıp tasarruf etmelidir. Nasıl duvarı patlamış bir havuzu kova kova su taşıyarak doldurmak mümkün değilse, harcama kontrolü elden kaçırılmış bir bütçeyi de vergiler ile doldurmak mümkün olmayacaktır.
İtibar meselesine gelince bir iktidarın itibarı lüks harcamaları ile değil tamamı ile üretim gücü, borç / varlık dengesi ve rasyonel işler yapıp yapmadığı ile ilgili bir konudur. Üretim gücü zayıf, irrasyonel işler yapan, borçluluğu ve özellikle de basma imtiyazına sahip olmadığı yabancı para ya da altın cinsinden borçluluğu yüksek bir iktidarın itibar kaybı kaçınılmazdır.
Peki, daha çok vergi toplamak bir dış borç krizini önleyebilir mi?
Toplayacağınız vergiler borçlu olduğunuz döviz ya da altın cinsinden olsa elbette önleyebilir ama bu günkü ekonomik düzende bu mümkün değildir, vergileri sadece Türk Lirası cinsinden toplayabiliyoruz ve sonradan piyasadan döviz ya da altın almamız gerekiyor. Bu noktada memlekette satın alacak yeterli döviz ya da altın bulunması ve döviz ya da altın sahiplerinin bunları satmaya razı edilmesi gerekiyor ki zurnanın zırt dediği nokta da tam burasıdır...