Demokrasi, sadece sandık değil; katılım, denetim ve birlikte yönetimdir. Ve bu yönetim, en sahici hâliyle yerelde başlar. Mahallede, sokakta, belediyede… Halkın doğrudan temas ettiği yerel yönetimler, demokrasinin nabzının attığı yerdir. Ancak Türkiye’de yerel demokrasi, yıllardır merkeziyetçiliğin gölgesinde nefessiz bırakıldı. Bugün halk artık “neden sözümüz dinlenmiyor?” değil, “nasıl birlikte yönetiriz?” diye soruyor.
İktidar, yerel yönetimleri birer taşeron gibi görüyor; muhalefet ise çoğu zaman yerel iktidarı kazansa da halkla birlikte yönetme pratiğini kuramıyor. Oysa halk, sadece hizmet değil, söz hakkı istiyor. Ve bu hak, ancak “nasıl?” sorusuna verilen sahici cevaplarla hayata geçer.
Yerel yönetimler nasıl halkla birlikte işler?
Belediyeler, sadece çöp toplayan, kaldırım yapan kurumlar değildir. Aynı zamanda sosyal adaletin, kültürel üretimin ve katılımcı demokrasinin taşıyıcısıdır. Peki bu nasıl mümkün olur?
• Mahalle meclisleri nasıl kurumsallaşır?
• Bütçe süreçlerine halk katılımı nasıl sağlanır?
• Belediye kararları nasıl şeffaf ve denetlenebilir hâle getirilir?
• Kadınlar, gençler ve engelliler yerel kararlara nasıl ortak edilir?
Bu sorular, yerel yönetimin halkla birlikte kurulmasının temelidir.
Yerel demokrasi nasıl merkezi vesayetten kurtulur?
Bugün Türkiye’de belediyeler, merkezi idarenin baskısı altında. Kayyum atamaları, bütçe kısıtlamaları, yetki gaspları… Tüm bunlar yerel iradeyi boğuyor. Oysa demokrasi, yerelden başlar. Peki bu nasıl sağlanır?
• Yerel özerklik nasıl anayasal güvenceye alınır?
• Kayyum uygulamaları nasıl son bulur?
• Belediyelerin mali kaynakları nasıl güçlendirilir?
• Yerel yönetimlerde liyakat ve hesap verebilirlik nasıl sağlanır?
Bu sorular, sadece idari değil, siyasal bir tercihtir.
Yerel yönetimler toplumsal dönüşümün motoru olabilir mi?
Evet, olabilir. Çünkü yerel yönetimler, halkla doğrudan temas kurabilen nadir alanlardır. Kreşten halk ekmek büfesine, kültür merkezinden kadın sığınma evine kadar her hizmet, toplumsal eşitliğin bir adımıdır. Peki bu nasıl büyütülür?
• Sosyal belediyecilik nasıl kurumsallaşır?
• Kooperatifler ve yerel üretim nasıl desteklenir?
• Ekolojik ve dayanışmacı kent politikaları nasıl uygulanır?
• Yerel kültür ve sanat üretimi nasıl teşvik edilir?
Bu sorular, yerel yönetimi sadece hizmet değil, dönüşüm alanı olarak gören bir anlayışın temelidir.
Yerelde “nasıl?” demeden merkez değişmez
Türkiye’de demokrasi, ancak yerelden güçlenerek yeniden kurulabilir. Halk, sadece oy vermek değil, birlikte yönetmek istiyor. Ve bu istek, ancak “nasıl?” sorusuna verilen cesur, katılımcı ve sahici cevaplarla karşılanabilir.
İktidara talip olan herkes, artık yerel demokraside eşitlik, katılım ve şeffaflık için çözüm üretmek zorundadır. Çünkü bu ülkenin halkı, sadece hizmet değil, söz hakkı istiyor.