Takvimler değişiyor. Yıl bitiyor, yenisi geliyor. Ama bu ülkede yıllar değişirken hayat hafiflemiyor. Sadece isim değiştiriyor. Yük aynı, omuz aynı.
Soruyu süslemeden soralım;
Hoş geldin mi acaba 2026?
Meclis’ten geçen bütçeye bakıyorsunuz, trilyonlar yazıyor. Büyük rakamlar, kalın kitaplar, uzun konuşmalar… Ama sokağa çıktığınızda bütçenin tercümesi tek cümleye düşüyor.
“Biraz daha sabır.”
Bu ülkede artık bir yılı “bitirmek” yok. Bir yılı sağ çıkarmak var. 2025’ten çıkabilmek bir başarı sayılıyor. 2026’ya girebilmek ise kutlama değil, bir hayatta kalma eşiği.
Bir vatandaşın sözü dolaşıyor ortalıkta. Ne slogan, ne ajitasyon.
“Bana niye soruyorsunuz? 2025’e sorun… Sen ölmeden nasıl çıktın diye, 2026’ya nasıl giriyorsun diye!”
İşte memleketin özeti bu.
Bütçeye bakalım. Yine dolaylı vergiler. KDV, ÖTV, harçlar… Zenginle fakir aynı kasada, aynı vergiyi ödüyor. Ekmek alırken de, elektrik düğmesine basarken de adalet yok. Terazinin ayarı baştan bozuk.
Toplanan her 100 liranın yaklaşık 20 lirası faize gidiyor. Vatandaşa gelmeden. Çocuğun eğitimine, emeklinin ilacına, işçinin sofrasına değmeden.
Peki, bu rakamlar hayatta neye denk düşüyor?
Bir sahne anlatılıyor;
Bir işçi, öğle yemeğinde önüne konan portakalı yemiyor. Aç olduğu hâlde yemiyor. Sessizce cebine koyuyor. Akşam eve götürecek. Çocuğuna verecek. O portakal artık meyve değil. O portakal, bu ülkede kamusal refahtan çocuğa düşen payın fotoğrafı. Trilyonluk bütçenin emekçiye tercümesi.
İşte bütçe tarafsız değildir.
Bütçe siyasettir, ülke de yaratılan mal ve hizmetlerin toplamının dağıtımıdır.
Kimin yediğini, kimin içtiğini, kimin vergi yükünü taşıdığını, kimin aç kaldığını söyler.
2026 için “enflasyon düşecek” deniyor. Ama vergiler, harçlar, temel kamu hizmetleri hedeflenen enflasyonun üzerinde artıyor. Devlet kendi hesabını garantiye alıyor, vatandaşa yine “idare et” diyor.
* En son açıklanan Kasım 2025 Ayı enflasyon;%31,07
* Asgari Ücret; 28.075 TL-Emekli maaşı:16.881 TL- Kira artış oranı;%37,15
* Ekim Ayı İşsizlik;%8,5-Geniş İşsizlik;%29,6
Sosyal destekler cılız. Yatırımlar kısık. Mesaj net;
Daha çok öde, daha az al.
Oysa IMF bile uyarıyor: “Uzun süren sıkı programlar toplumda yorgunluk yaratır, yoksul kesimi koruyun.”
Ama bizde yorgunluk var, koruma yok.
O yüzden soruyu yeniden soralım,
Bu bütçede insan nerede?
Eğer vergi adaleti yine ertelenirse, eğer yük yine aynı omuzlara bindirilirse,
2026 bu ülkeye umut olarak gelmez.
Sessiz çoğunluğun cebinde umut var ama yük daha ağır. Ve unutmayalım,
Bir ülkede işçi portakalı cebine koyuyorsa, sorun portakalda değil, adil olmayan düzendedir.
Hoş geldin mi 2026?
Bunu takvim değil, günlük yaşan, sıradan vatandaşın mutfağı söyleyecek.