Etrafımıza baktığımızda, siyasette, sanatta, üniversitelerde, teknolojide ve gündelik hayatın sohbetlerinde bile aynı sözlerin tekrarlandığı bir dünyayla karşılaşıyoruz. Sanki hepimiz, geçmişte söylenenleri yeniden üretmekle yükümlü birer papağanız. Oysa tekrar etmek kolay, anlamak ve dönüştürmek ise hem cesaret hem emek ister.
Bilginin kuşaktan kuşağa aktarıldığı doğru. Ancak bugün yaşadığımız sorun, bu aktarımın eleştirel bir süzgeçten geçmeden, mekanik bir tekrar hâline dönüşmesi. “Büyükler böyle demişti” diyerek düşünmeyi durduran bir zihniyet, kendini güvende hissetse de gerçeği ıskalar.
Okumayan Toplumun Paylaşan Parmakları
Bu sorunun bir de güncel ve daha yaygın başka bir yüzü var.Toplumda giderek artan okuma isteksizliği.
Kitapların sayfaları açılmıyor, metinler sonuna kadar okunmuyor. Buna karşılık sosyal medyada, başkalarının kurduğu cümleler, hazır aforizmalar, alıntılar ve “söz dizileri”, büyük bir ciddiyetle ve tekrar tekrar paylaşılıyor. Okumayan ama paylaşan bir toplum ortaya çıkıyor. Düşünmeyen ama başkasının düşüncesini dolaşıma sokan bir akış…
Bu durum, aktarmacılığın modern yüzü aslında.
Bir başka boyut daha var. Teknolojiden bahsedip, onu yapan aklı hiç anlamayan yeni bir kolaycılık. Teknolojiyi üreten bilimsel düşüncenin, matematiğin, algoritmanın, emeğin ve aklın ne olduğunu kavramadan, sadece ortaya çıkan ürünü kullanınca her şeyin çözüldüğünü sanan bir yanılsama…
Akıllı telefonu kullanınca “akıllı”, yapay zekâyı görünce “her şey halloldu” diye düşünen bir yüzeysellik.
Teknolojiye hayranlık var, ama teknolojiyi mümkün kılan zihne merak yok.
İşte bu da papağanlığın dijital versiyonu,
Kullandığını sanıyor ama anlamıyor.
Anlamadığı için dönüştüremiyor.
Dönüştüremediği için özne olamıyor, nesneye dönüşüyor.
Soğanı Soymak, Anlamanın Diyalektiği
Gerçek anlamak, soğın katmanlarını soydukça yeni bir gerçeklikle karşılaşmak gibidir. Bilginin yüzeyinde dolaşanlar, ilk kabukta kalır. Derine inenler ise hem sorularla hem de cevaplarla yüzleşir. Asıl dönüşüm, o merkezde gerçekleşir.
Tıkanan Zihniyetin Alanları
Bugün birçok alandaki sıkışma buradan besleniyor.
Siyaset, eski sloganları sürekli güncelleyen bir tekrarlama laboratuvarına döndü.
Sanat ve edebiyat, özü yerine formu taklit eden “güvenli üretim” alanları haline geldi.
Akademi, birbirinin dipnotunu aktaran metinlerle doldu; özgün fikir risktir çünkü.
Sadece bildiğini tekrar eden, aslında hiçbir şey söylemez.
Sadece duyduğunu aktaran toplum, ilerleyemez.
Çağı Yakalamak İçin Gereken, Anlamak
Değişim çağında yaşıyoruz, bu çağın hızını ve çelişkilerini anlamak için yüzeyde dolaşmak yetmez. Gereken şey;
Her bilgiye “neden?” diye sormak,
Disiplinler arasındaki duvarları yıkmak,
Bilgiyi eyleme ve üretime dönüştürmek,
Ve hata yapmaktan korkmamak.
Özgün düşünce ancak özgür bir zihinde filizlenir.
Anlamak Bir Cesaret İşidir
Papağanlar söylediklerini bilmez, sadece tekrar ederler.
İnsan ise anlamak, sorgulamak ve dönüştürmek için vardır.
Bugün bize düşen, sosyal medyanın hazır cümlelerinden, teknolojinin yüzeysel büyüsünden, geçmişin ezberlerinden kurtulup yeniden düşünmeye başlamaktır.
Çünkü anlamak, sadece bilmek değil,yeniden yaratmanın ta kendisidir. Toplumun çağı yakalamasının, muasır medeniyetin anahtarı....