Hiçbir şey sonuna değin temiz kalmaz. 

Gün gelir en temiz olarak algıladıklarımızın kirlendiğini görürüz.

Temiz çamaşırların kirlenmesinden söz etmiyoruz.

Kirli çamaşırları temizlemek için reklam yarışına girmiş olan deterjanlardan beğendiğinizi alıp temizlersiniz.

Eviniz mi kirli?

Yeni bir badanayla istediğiniz renge boyayıp ter temiz yapabilirsiniz.

Ben aslında “güvensiz ortamda” oluşan kirlilikten söz etmek istiyorum. Türkiye’de de olduğu gibi toplumda böyle kirlilik baş gösterdiyse, “kirliliğe destek verenlerin dışında” kimse kimseye güven duymuyor.

Birbirine düzdürecek kadar işi düşenler, işleri bitinceye değin işi verecek olanların etrafında “fırdöndü!” gibi dönüyorlar. Ta ki işi kapıp köşeyi dönünceye kadar…

Bu miğfer etrafında eşgüdüm kuranlar önce kamu kurum ve kuruluşlarının içinde örgütleniyorlar.

İhale yasalarını ve yönetmeliklerini, yasa ve yönetmeliklerin boşluklarını, yasa karşı nasıl hile yapılacağını çok iyi biliyorlar.

Bu tür örgütlenmeler birde arkalarına iktidar gücünü almışlarsa, onlar artık hiçbir engel tanımıyor.

Türkiye’nin bugün için düşürüldüğü “güvensiz ortamda” yargısız infaz yapmak için bu yazıyı kaleme almış değiliz. AKP’nin geçmişinden söz etmek istiyoruz.

O tarihte kamuoyunun yakından takip ettiği AKP’li Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki ile ilgili yolsuzluk iddialarının ardından bir yolsuzluk raporu da Elazığ’da patladı. 

Türkiye, “Kayseri bombası” ile çalkalanırken, 9 Ocak 2011 günü basında “İkinci Kayseri Bombası” başlıklı haber yer aldı.

Bu olayın püf noktası neydi?

Bugün Türkiye genelinde binlerce belediye bulunuyor. Bu belediyelerin kimisini AKP, kimisini CHP, MHP ve öteki partiler kazanmıştır.

Bu belediyeler gözetim ve denetim için kime bağlı?

İçişleri Bakanlığı’na bağlı…

İçişleri Bakanlığı herhangi bir belediye başkanı ve o belediyenin yönetim hakkında yargılama izni vermezse, konu “İdari Yargıya” taşınıyor. Yargı kararı kesin olduğu için ancak o zaman hakkında “yargılama kararı çıkan belediye başkanı ve yöneticilerine” ulaşmak mümkün oluyor.

Tabi ki bu süreç içinde “belgeler ve bulgular” yok edilip, değiştirilmediyse…

O tarihlerde AKP Elazığ Belediye Başkanı olan M. Süleyman Selmanoğlu ve 17 belediye personeli hakkında Elazığ C. Başsavcılığı “ihalelere fesat karıştırma, suiistimal, görevi kötüye kullanma ve sahte evrak düzenleme” iddiasıyla soruşturma ve dava açma izni verilmesi için İçişleri Bakanlığı’na başvuruyor.

 Ne hikmetse, o tarihlerde RTE’nin, İçişleri Bakanı Beşir Atalay; 2009 yılında dosyayı işleme koymuyor. Konu yargıya taşınıyor. 2010 yılında Danıştay 1. Dairesi Beşir Atalay’ın kararını kaldırıyor. 

Yolsuzluk savının incelenmesi için İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişi İhsan Yiğit görevlendiriliyor. Aradan geçen 2 yıl gibi bir zaman da Beşir Atalay, adaletin işlemesini geciktirmiş oluyordu. Nihayet Mülkiye Başmüfettişi İhsan Yiğit, 2011 yılının Ocak ayında, AKP'li Elazığ Belediye Başkanı M. Süleyman Selmanoğlu dahil 17 belediye personeli hakkında “ihaleye fesat karıştırma” suçlamasıyla Elazığ C.Başsavcılığı’na yolsuzluk raporunu sunuyordu. (Devam edecek) &&&